"Özür dilerim." Tekrarladığında hareket etmeyi bırakıp öylece bekledim. Derin bir nefes daha aldı. Sonra bir anda şimşekler çaktı beynimin içinde. Yine aynı şey olacaktı. Onu hızlıca ittirdim.
"Yine aynı sahne." Saç diplerimden tutup saçlarımı hızlıca geriye attım. "Bana sarılacaksın, özür dileyeceksin, sonra hiçbir şey olmamış gibi arkanı dönüp çekip gideceksin." Kafamı iki yana salladım. "Ben bu sahneyi daha önce yaşadım." Mavi gözleri sadece beni izliyordu. Tek kelime bile etmedi. Kafasını belli belirsiz iki yana salladığında arkamı dönüp hızlıca yürümeye başladım. Bu sefer adım sesi de gelmiyordu. Gelmiyordu arkamdan. Gelsin mi istiyordum? Hayır istemiyordum. Ya da bilmiyorum. Kendi kendime girdiğim kargaşadan bile sağ çıkacağımı düşünmüyorken onunla gireceğim herhangi bir savaş öldürürdü beni. Sokak lambalarına bakarak ilerledim dümdüz sokakta. Düşünmek istemediğim şeyleri düşündüm yol boyunca. Hayatlarımız da tıpkı bir yola benziyordu. Bazısı ara sokaklardan bazısı yolunu uzatarak ulaşıyordu gideceği yere. Bense dümdüz yürüyordum. Önümüze çakıl taşlı bir yol geliyordu bazen. Belki de dikenli yollarda ayak tabanlarımız da yüreğimiz gibi parçalanıyordu. Bilemiyordum, önüme çıkacak yolu kestiremiyordum. Yine de yolumda ilerlemeye devam ettim. Belki dümdüz bir yol kadar kolay aşılabilir bir hayatım yoktu. Hatta çakıl taşı ve diken bile bana daha az acı verir gibi geliyordu. Sanki yoluma kocaman bir kaya çıkmıştı. Ya da kaya da değil. Yolumun orta yerinde kocaman bir ejderha vardı. Evet ejderha. Ateşi tenime değil yalnız yüreğime etki eden mavi gözlü bir ejderha. Sen aşılması gereken bir engel misin yoksa yanında yürünecek bir yoldaş mı? Karar veremiyordum. Ve büyük ihtimal uzun bir süre de karar veremeyecektim.
Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktım. Yıldızlar azdı ve bir yıldıza göre çok çok az parlıyorlardı. Benim hayatımı temsil eden yolun en güzel tarafı buydu işte. Kafamı kaldırıp göğe bakıyor ve hemencecik geliyordum kendime. Derin bir nefes aldım. Akşam rüzgarı yanağımdaki gözyaşlarını kurutmuştu çoktan. Ama sızlayan gözlerime bir çarem yoktu. Gülümsedim her şeye rağmen. Deli gibiydim yolun ortasında. Eskiden olsa bu yolu onunla el ele yürümek isterdim. Şimdi aynı yolda onu bir kaşık suda boğmak istiyordum. Eğer ben çekip gitmeseydim yine o gidecekti benden. Yıldırım aynı yere bir daha düşmez belki ama insan kalbi defalarca kırılabilir aynı yerden. Bora'nın beni kalbimin ona ait olan kısmından kırmasını istemiyordum bu sefer. Belki de gitmeyecekti. Sarılacaktı sadece. Belki de yine gülecekti bana yeşillenecekti dünyam. Belkileri ayağımın altında çatır çutur ezdim. Bu sefer belkilere yer yoktu. Bu sefer adımlarım sağlamdı. Eve vardığımda düşüncelerimi kapının önünde bırakıp içeri girmek istedim. Ama bana parazit gibi yapışmışlardı. Çarem yoktu, beni bekleyen düşüncelerle dolu upuzun bir gece vardı.
***
"Kahvaltı hazır!" Burcu'nun önce uzaktan gelen sesi gittikçe bana yaklaştı ve odamın kapısının önünde son buldu. Eliyle tuttuğu kapıyı yavaşça açıp kafasını odama uzattı. O bana dikkat kesilirken ben yüzük parmağına dikkat kesildim. Geçen yıl Engin'le nişanlanıp ailelerini tanıştırmışlardı. Bu yıl da evleneceklerdi. İkisi de mezun olmuştu. Kaşlarını çatıp odaya girdi. "Uyumadın mı sen?" Omuz silktim. Çenemden tutup yüzüme baktı. Bu sefer de ağladığımı fark etmişti. "Noldu?" Gülümsedim.
"Döndüğünü biliyorsun." Derin bir nefes aldım. "Değil mi?" Kafa salladı. "O zaman neden ne olduğunu soruyorsun ki?"
"Tartıştınız mı?" Kafamı iki yana salladım.
"Sarıldık." Burcu gözlerini yumup bana sımsıkı sarıldı. Sırtımı yavaşça sıvazlarken gülümseyerek ben de onu sardım. "2 yıl sonra sarıldı bana." Ellerimin tersini gözlerime bastırdım. Ağlamak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çünkü Sen Benimsin
Romance"Bak anlamadıysan eğer tekrar söyleyeyim. Sen bensin. Ve seni sevdiğim günden beri bana aitsin. Seni bırakamam, kaybedemem. Senden asla uzaklaşamam. Çünkü sen benim içinsin. Çünkü sen benimsin. Bu asla değişmez. Bu bir kaide. Benim kaidem. Hiç bir i...