Ne kadar koştuğumu bilmiyorum ama nefesimin yavaş yavaş kesildiğini fark edince durdum. Arkama bakamıyordum çünkü hala orada öylece durup beni izlediğini sanıyordum. Sonunda yavaşça arkamı döndüm ve okuldan ne kadar uzaklaştığıma baktım. Oldukça uzaklaşmıştım ve etrafta hiç öğrenci kalmamıştı. Önünde durduğum büyük duvardan destek alarak ayakta duruyordum. Bir süre böylece nefesimin düzene girmesi için bekledim. Kalp atışım normale döndüğünde sakinleşmiştim. Tam iki yıl. Spor salonunun önünde hikayemden çıkıp giden eden adam tekrar hikayeme dahil oluyordu. Telefonum titremeye başlayınca düşüncelerimden sıyrılıp telefona yöneldim. Güven arıyordu.
"Gördün değil mi?" Derin bir nefes aldım. Sessizliğimi onay olarak kabul etmiş olacak ki devam etti. "Bunun bir gün olacağını biliyorduk. Sadece biraz erken oldu."
"Sorun değil." Ses tonum yalan diye bağırıyordu. Tam iki yıl sonra onu ilk defa gördüğümde vücudumun verdiği tepkiye bakarsak bu bir sorundu.
"İyisin değil mi? Nerdesin şu an?" İyi olup olmadığımdan emin değildim ve bu yüzden bu soruyu cevapsız bıraktım. Etrafa buraya tarif edebileceğim bir şeyler bulmak adına bakındım. Sokağın ismini bir çırpıda söyledim. Güven nerede olduğumu anlamış olacak ki tepki vermeden telefonu kapattı. Kaldırıma oturup beni bulması içi bekledim. Bir süre sonra beni bulmuştu. "Cidden buraya kadar geldin mi?" Okuldan baya uzaklaşmıştım.
"Koştum." Kafasını yavaş hareketlerle sallayıp kaşlarını havaya kaldırdı.
"Sorun cidden büyük."
"Güven sana sorun yok dedim!" Güven de benim gibi kaldırıma oturdu.
"Kanıtla." Ellerimi iki yana açtım. "Kanıtla işte. Onu görmenin seni etkilemediğini, buraya kadar sadece spor için koştuğunu..." İkinci cümlesinde aşırı bir ima vardı ve spor kelimesine vurgu yaptı. "Bunların hepsini kanıtla bana." Derin bir nefes alıp ayağa kalktım.
"Tamam, yürü." Okula doğru yürümeye başladım. Güven ne yapacağımı anlamış olacak ki beni durdurmadı. Okula vardığımızda şimdi ne yapacağımı soran gözler vardı yüzünde. "Büyük ihtimal dersliklerden birinde. Ya da kütüphanede."
"Kütüphanede olduğuna 200 lira basarım." Adımlarım kütüphaneye doğru yöneldiğinde onu bir kere daha görebilir miydim bilmiyordum ama yine de içimden bir ses yapmamı istiyordu. Büyük tahta kapıdan içeri girdiğimizde gözlerim etrafı taradı. Güven koluma hafifçe vurup sağ tarafı gösterdi. "Alırım 200 liranı." Hiçbir şey söylemeden önümdeki sandalyeyi çekip oturdum. Güven de karşıma oturdu. Bir yandan da Bora'ya bakıyordum. Kitap seçiyordu kendine. Yüzü hala aynıydı. Ruhsuz ve yorgun gibi. "Biz ne yapıyoruz şu an tam olarak?" Güven'in sorusu karşısında bakışlarımı Bora'nın üzerinden çektim.
"Hayatımıza devam ediyoruz. Hiçbir şey olmamış gibi." Bunu söyledikten sonra yerimden kalkıp arka raflara yürüdüm.
Planım kitaplara bakıyormuş gibi Bora'nın olduğu raflara yürüyüp onu hiç görmemiş gibi davranmaktı. Tabii eğer dünyanın en sert demirine çarpmasaydım. Güçlü kollarıyla beni çabucak sarmalayıp düşmeme engel oldu. Ben de düşerim korkusuyla boş bulunup kollarından tutundum. Yavaşça kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda hiçbir şey yapmadı. Kolları aynı sıkılıkta kaldı. Hareket dahi etmedi hatta sanırım nefes bile almıyordu. Sanırım ben de nefes almıyordum. Kokusu tam burnumun ucundaydı. Eğer derin bir nefes alırsam baygınlık geçirecektim. Mavi gözlerinin tam içine baktım. İki yıl sonra tam burada en başında olduğu gibi kollarının arasındaydım. Dünyanın merkezi onun kollarının arası gibi sanki sonum hep burası olacakmış gibi. Aynı anda tuttuğumuz nefesleri verdik. Bu göğüslerimizin birbirine çarpmasına neden oldu. İstemsiz derin bir nefes aldığımda gözlerimi kapadım. Hala aynıydı kokusu. Gözlerimi açtığımda hala onun kollarında olursam ağlayacağımı biliyordum. Gözlerimi açmadan yavaş hareketlerle kollarını tutmayı bıraktım ve geriye doğru bir adım attım. Böylelikle dünyanın merkezinden bir adım uzaklaşmış, kollarının arasından çıkmış oldum. Gözlerimi açtığımda gözlerine baktım tekrar. Sıcacık bakıyordu mavi gözleri, suratındaki tüm ruhsuzluğa rağmen. Ellerimi nereye koyacağımı bilemeyen bir tavırla bir yandan yüzüme dokunuyor bir yandan ellerimi cebime sokuşturmaya çalışıyordum. Ellerim yerini biliyordu aslında. Biliyorlardı onun avuç içlerinin doğru adres olduğunu ama gidemezlerdi. O adresteki ellerin sahibi çoktan taşınmıştı belli ki. Dudaklarımı ıslatıp zar zor konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çünkü Sen Benimsin
Romansa"Bak anlamadıysan eğer tekrar söyleyeyim. Sen bensin. Ve seni sevdiğim günden beri bana aitsin. Seni bırakamam, kaybedemem. Senden asla uzaklaşamam. Çünkü sen benim içinsin. Çünkü sen benimsin. Bu asla değişmez. Bu bir kaide. Benim kaidem. Hiç bir i...