24 (ikinci kısım)

47 7 0
                                    

Bir kez daha düşünce denizine batmıştım ki Ren elimi tutunca gerçeğe döndüm.

Nazik parmak uçları hafifçe dudaklarıma dokunmuştu.

Ren'in biraz sitem taşır gibi görünen bakışlarından irkildim ve gözlerim iri iri açıldı.

"───Ah, özür dilerim... Ben, şey..."

"Eh, Shinya, bugün oldukça dalgın görünüyorsun. Aklını kurcalayan bir şey mi var?"

Aklımı kurcalayan bir şey vardı, orası kesinlikle doğruydu. Ama bu, Ren ile öylesine konuşabileceğim bir konu değildi.

Belki de Ren bu düşünceyi tahmin ettiği için derin bir iç çekmişti.

Hala elini tutmakta olan elim utanç verici bir şekilde seğirdi.

"Baksana, Ren... İdeal tipin nedir?"

"Ne?"

Ren'in gerçekten şaşırdığının gayet farkında olmama rağmen, ağzım düşüncelerime boyun eğmemişti.

Ren'in iç çekme ile karışık çıkan sesindeki hayal kırıklığını sezdiğimde aniden aklıma Wakatsuki ve diğerleri tarafından söylenen bir şey gelmişti.

'Belki de sadece fiziksel olarak çekici değildir?'

Tabii, daha güzel ve narin olsaydım daha iyi olurdu, diye düşünmeden edemedim. Ne de olsa Ren çok yakışıklı ve havalıydı.

Acaba artık beni elde ettiği için bu önemli bir hale mi gelmişti?

Onun ideal tipine birazcık bile yaklaşabilirsem, onun yanında daha fazla kalabilir miydim?

"Sevimli bir tip mi yoksa güzel mi tercih edersin? Kısa saç mı uzun mu? Peki ya boy..."

"H-Hey, Shinya, sorun ne?"

"Boş ver. Sadece söyle bana. İdeal tipin nedir?"

Lisedeyken ve içimde tek bir sevgi zerresi bile yokken böyle bir konuşma yapmıştık sanki.

Konuşkan Kijima bu konuda gevezelik ederken, Ren her zaman net bir cevap vermekten kaçınmıştı.

Ren hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

Az önceki gibi gülümsemek için elimden geleni yaparak yanıtını bekledim ama Ren bir kez daha küçük bir iç çekti.

"Hoşlandığım kişi... İlk bakışta yaklaşması zor biri. Herkesle arasına bir çizgi çeker gibi, mesafeli bir havası var"

"Aaa. Soğuk ve uzak duran, yüksek seviyeli bir güzellik gibi mi?"

"Akademik konularda ve sporda çok başarılı ve mükemmel bir itibara sahip. Sömürülecek bir açık vermeyen biri.

Ama onunla samimi olunca; zeki, kibar, biraz aklı bir karış havada ve çekingen biri olduğu anlaşılıyor.

Kalbine aldığı kişilere karşı inanılmaz iyi kalpli. Asla insanlardan şüphe duymaz, dürüst ve açık sözlü biridir."

Kimin tasviriydi bu? Gerçekten Ren'in kalbinde başka biri mi vardı? Ben... bunu onun elinden almış mıydım?

"Boy farkı olarak yaklaşık 10 cm ideal bence. Uzun saçtansa kısa saçı tercih ederim. 

Anlamlı ve sevimli gözlerini öne çıkaran siyah saçlarını seviyorum.

İnce dudakları bende her zaman onları açma isteği uyandırır ama kendimi hep tutarım.

Kulağının arkasında bir ben var, bunu sadece anne babasının ve benim bildiğimize eminim."

"..."

"Vücudu güçlü ama boynu narin ve güvenilmez. Bir gün kırılacak diye korkuyorum.

Eğimli omuzları konusunda birazcık özgüvensiz hissettiğini biliyorum ama onları seviyorum. Dokunmak hoş hissettiriyor.

Gereksiz etli kısımları olmayan sırtı, ne kadar orayı çalışırsa çalışsın irileşmeyen üst kolları, uzun mesafeli koşular için mükemmel olan ve hatta izcilik kulübünden davet almasını bile sağlayan güçlü bacakları ve dayanıklılığı, uyluklarından topuklarına kadar olan kıvrım... liste uzayıp gidiyor."

Ren sakince konuşurken eli yavaşça başımın üstünden aşağı doğru kaymaya başlamıştı.

Bu adeta tüy gibi bir dokunuş olsa da, sözlerinin içeriği ile birleşince beni sarsmış ve huzursuz etmişti.

"Ona tehlike hissiyatının olmadığını söylemiştim ama o asla tetikte davranmıyor.

Her zaman endişelenen kişi benim.

Ona değer verip üstüne titremeye çalıştığımda, olumsuzluklara balıklama atlıyor ve beklenmedik şekillerde davranıyor.

Olayları daha akıllıca ve daha uzun vadeli bir şekilde düşünmek istiyorum ama sen her şeyi mahvediyor. 

Bu zor. Başka bir şeyi fark edecek zamanım bile yok."

"Şey..."

"Aldatacak ya da başkasına bakacak kadar gelişigüzel duygular beslemiyorum. Ama yine de bana inanılmıyor. 

İşte sevdiğim kişi böyle biri. Anlıyor musun?"

"E-evet..."

"Güzel."

Köşedeki bir masada oturuyor olmamıza rağmen, biz iki adam günün ortasında bir kafede ne halt ediyorduk?

Kızaran yanaklarımı soğutmak için çaresizce ellerimle yüzümü yelpazeledim.

Bana o gözlerle bakıp dokunurken şüphe etmeye devam etmek mümkün değildi. 

Bana yoğun bir sevgiyle bakan o gözlere.

Belki de... ben de Ren'e o tür gözlerle bakıyordum?

Utanç vericiydi... birçok yönden.

Bunun tohumlarını bizzat ben ekmiş olsam da böylesine şok edici bir itiraf aldığım ve daha çok sarsılanın ben olduğunu bildiğim için moralim bozulmuştu hafifçe.

Düşününce, Ren benim hakkında sevdiği şeyleri bir saat boyunca anlatabileceğini söylediğinde onu reddeden bendim.

Belki de o an onu dinleseydim bu yaşanmayacaktı.

Hayatım pişmanlıklarla doluydu...

"Tamam o zaman, uykusuz bir Shinya'yı ortalıkta sürüklemeye gerek yok. Hadi eve gidelim."

"Ah, olur..."

"Bundan sonra bir 'ev randevusu'na çıkalım. Sana uyar mı?"

Utanma duygusundan başka bir şey uyandırmayan bu kelime de neydi?

Demek bugün bir randevuydu. 

Bu şekilde düşününce, o kadar utanmıştım ki kaçmak istemiştim.

O kadar sabırsızlıkla beklemiş olduğum bir şey olmasına rağmen, artık filmin içeriği hakkında tek bir şey hatırlayamıyorum.

Nispeten kaybolmuş hissederek, "ev randevumuz" için kafeden ayrıldık.

Spicy OmegaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin