19 (ikinci kısım)

80 12 2
                                    

"Shinya? Sonuçları gördün mü?"

Duyulmaması gereken bir sesin ardından odamın kapısı açıldı ve orada olmaması gereken annem, içeri baktı.

Oğlu yatağa yatırılmıştı ve üstünde bir adam vardı. Bu sahneyi film ve dizilerde bile göremezdiniz.

"Eee... rahatsız mı ettim?"

Kapı sertçe kapatıldı ama Amami de ben de mal gibi donakalmıştık, bir süre hareket edememiştik.

Panik içinde, hızla kıyafetlerimizi düzeltmiş ve odadaki feramonlarla dolu havayı taze hava ile değiştirebilmek adına pencereyi açmıştık.

Sadece uyku moduna geçmiş bilgisayarı açtığımızda üniversitenin internet sitesine bakmıştık.

"...Ah."

"Vay, geçtiğin için tebrik ederim!''

Ekranda sınav numaramın net bir şekilde göründüğünü gördüğümde kol ve bacaklarımda derman kalmadığını hissettim.

Büyük bir hevesle sonuçlarımı beklemiş olsam da duygularımda çok bir dalgalanma olmamıştı. Zira, az önce yaşanan şey çok şok ediciydi.

Hala şok olmuş durumda olan benim yerime Amami sevinmişti.

Sertçe tebrik etmek için sıvazlanan omuzlarım ve sırtım acımıştı.

Bir sürelik rötarın ardından, bana da bir mutluluk gelmişti. Sıramdaki sandalyeden kalktım, nihayet kararlılığımı toplamıştım.

''Harika. Artık bir pişmanlığım olmadan ölebilirim.''

"Ne?"

''Amami, vasiyetini yaz. Düz bir kağıt uyar mı? Aa, zarf lazım mı?''

"Bekle, bekle, ne oldu, Karasawa? Ve bir saniye, ben de mi öleceğim?"

"Evet. Seni öldüreceğim, sonra da kendimi.''

Giysi dolabını açtım ve dün alelacele saklamış olduğum babamın yurtdışından aldığı hediyelik eşyalardan birini aldım.

Bu, sanatsal olarak yontulmuş, dik duran bronz bir ayı heykeliydi.

Kare kaide de dahil olmak üzere ağır metalden yapılmış olan bu eşya, bu bana bir hediye olarak verildiğinde, bir gerilim dizisinde cinayet silahı olarak kullanılabileceğini düşünmüştüm.

Bunu gerçekten bir silah olarak kullanılacağını hiç düşünmezdim ama harbiden bu amaç için mükemmeldi.

Bir masanın üzerinde sergilenemeyecek kadar büyük ve çok fazla varlığı olan vahşi bir ifadeye sahip ayı, sonunda gün ışığına çıkmış ve dolaptaki işe yaramaz bir eşyadan daha fazlası haline gelmişti.

Bronz ayı heykelinin parlak geleceğini hayal ederek neşeli bir gülümsemeyle arkamı döndüm.

"Evet, Amami, vasiyetini yazdın mı?''

"Dur, sakinleş. Üniversiteye kabul almak daha ilk adım değil mi? Bu, harika bir üniversite hayatının başlangıcı, değil mi? Yaşamaya devam edersen iyi şeyler yaşayacaksın.''

''Sus be! Sen hiç bir adam tarafından yatırıldığı herkesin arasından annesi tarafından görülmüş bir oğulun hislerini anlayabilir misin?!''

"Bu intihar etmeye değecek bir şey değil! Bak, duygularımız karşılıklı!''

"Sadece intihar değil bu! Çifte intihar!''

"Sakin ol, Karasawa. Bir konuşalım!"

Kolumu kaldırdığımda elimdeki bronz heykel sıkıca kavranmıştı, bu da kilitlenmemize neden olmuştu.

Lanet olsun, bu herif güçlüydü.

"Shinya? Hala meşgul müsün?"

Böylesine gergin bir anda annem yine olmadık bir zamanda gelmiş ve Amami gözle görülür derecede rahatlamıştı.

Yani, annemin önünde birini öldürecek kadar kalpsiz değildim.

İstemeye istemeye bileğimi incitebilecek ağır heykeli indirdim.

Oğlunun küt bir nesneyi savurmaya çalışması hakkında hiçbir yorum yapmayan annem sakince konuşmuştu.

''Az önce olanlar için üzgünüm. Ben Shinya'nın annesiyim.''

''Ah, ben Amami, sınıf arkadaşıyım. Benim için yaptığı her şeye minnettarım.''

''Öyle mi? Ben Shinya'nın sana minnettar olması gerekir, Amami-kun."

"Amami'ye minnettar falan değilim!''

''Bu arada, buyurun, size küçük bir hediyem olacaktı."

"Aa, bu yan kasabadaki mağazadaki sınırlı sayıda üretilmiş ürün değil mi? Bunu cidden sevdim, çok teşekkür ederim."

Garip derecede sakin bir şekilde konuşmaya başlamışlardı. Daha önce görmediğim aşırı kibar Amami, baya farklı gelmişti.

Demek ki istasyondan beri taşıdığı kağıt torbanın içinde hediye vardı. Buna gerek olmadığını söylesem de düşünceli biriydi işte.

Belki de annem sınırlı sayıda üretilen ürünü aldıktan sonra kalbini tamamen açtığı için, kutuyu yaltaklanan bir ifadeyle mutlu bir şekilde kabul etti.

Keşke az önce ne olduğunu unutsaydı...

"Bu arada, Shinya, sonuç nasıl?"

"Kabul edildim.."

"Aa, tebrik ederim. Babana mesaj atayım. Bugün işten izin alıp geldim. Seni güzel bir akşam yemeğine götürmeyi planlıyordum..."

Annemin imalı gözleri Amami'ye döndü.

"Eğer ki ikiniz nu akşam bir yerlere gidecekseniz kutlama akşam yemeğini yarına erteleyelim mi?

"Yo yo! Amami eve kendisi gidecek! Değil mi? Değil mi!!"

"E-Evet..."

"Öyle mi? Biliyorsun, yarın sabaha dek eve gelmek zorunda değilsin. Tamam, ben çıkıyorum o zaman!"

"Kendine iyi bak!"

Tamamen dehşete kapılarak annemi odadan çıkardım ve kapıyı kapattım.

Şimdiden geleceği görebiliyordum, kesinlikle gelecekte bu konuda benle acımasızca dalga geçecekti... Öf, çaresizlikten başka bir şey hissetmiyordum.

"Haaaaaah..."

"Ö-özür dilerim, Karasawa..."

"...Sorun değil. Bu sadece senin suçun değil. İkimiz de istedik bunu.''

Kapı koluna hala tutunurken kapıya sırtımı dayayıp yere kaydığımda Amami bana endişeli gözlerle baktı.

Şimdi sağlıklı düşünebilir bir hale gelip olay üzerinde düşününce o kadar utanmış hissettim ki ölebilirdim... ama Amami'nin dokunuşlarını kabul etmiştim, hatta ben de ona dokunmuştum.

Bu tamamen Amami'nin suçu değildi. Dizlerime güç verdim ve  ayağa kalktım. Ardından, arkamı dönüp Amami'nin gözlerinin içine baktım.

''Sormak istediğim çok şey var... ama öncelikle öğle yemeği yiyelim.''

''Süper, omuriceını dört gözle bekliyorum, Karasawa."

Eski haline dönen Amami'yi boğmak istedim ama kendime hakim oldum.

Duygularım, gelecekle ilgili planlarım ve diğer her şey birkaç saat önce alt üst oldu ve sanki geride anormal bir durumda kalan tek kişi benmişim gibi son derece endişeli hissetmeme neden oldu.

Bu tür duygusal kargaşadan etkilenmemiş gibi görünüyordu, ama içten içe ne yaşıyordu merak ediyordum.

"Karasawa, ben de sana Shinya diyebilir miyim?"

"Kendini kaptırmasana be!"

Belki de onu boğuvermeliydim.

Spicy OmegaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin