65.bölüm:hoşça kal

5.7K 285 7
                                    

Bilincim yavaş yavaş açılırken yine eski odaya geldiğimi fark ettim. Kendime gelir gelmez yerimden zıplayarak birden etrafıma bakmaya başladım. Tekrar bu odaya dönmüştüm. Birden kanlar içinde yerde olduğum an aklıma geldi.

" Bebeğim? Bebeğim!"
Vücuduma bulaşmış kanla dehşetle ayağa kalktım. Sadece kolumda serumla ve hastane aletlerinin etrafımdaydı ve bu beni daha da korkutuyordu.

Bir anda dehşetle ağzımı kapatıp şokla ne yapacağımı şaşırdım. Çok geçmeden hemen kendime gelerek serumu çıkartıp hızla kapıya doğru yürüyüp açmaya çalıştım. Bebeğimin durumunu ögrenmem gerekiyordu. Fakat kapı kilitliydi. "Hayır, hayır! Açın kapıyı! Beni daha fazla tutamazsınız burada! Kapıyı açın! Bebeğimin durumunu öğrenmem gerek açın!"

Öfkeyle vurmaya başlayarak aklımı kaybedercesine kapıya vurmaya başladım. Yatakta kanlar içinde uyanmıştım ve bir tedavi için hastaneye bile götürmemişlerdi beni.

Bağıra çağıra kapıya vurduktan sonra çok geçmeden kapı açılmıştı. Hışımla açılan kapının ardından Tahir çıkmıştı. " Ne oldu bana? Düşük yapmadım değil mı ben." Titreyen bedenime inat ayakta durmaya çalıştım. " Bebeğim! Bebeğim nasıl cevap ver bana!" Diyerek hiddetle yakasını tuttum. Adam hiçbir şey demeden küstahça bana baktı sadece


" Sana diyorum! Bebeğim yaşıyor mu, yaşamıyor mu? Bana cevap ver aşağılık herif!"

" Bebeğin yaşıyor mu bilmiyorum ama, çok yakında senin yaşayacağını zannetmiyorum."

Öfkeyle yakasını savurarak göğsüne yumruk atıp bağırmaya başladım. Bebeğimin yaşayıp yaşamadığını bilmiyordum ve resmen bir cehennemin içindeydim.

" Seni öldüreceğim! Seni buna pişman edeceğim!"
Adam bir kaç adım geri gittikten sonra sinirlenerek kollarımdan tutup geriye doğru savurdu. Dengemi kazanmak için bir kaç sendelemeyle ayakta durmaya çalışırken adam yanıma gelerek öfkeyle boğazımı sıkmaya başladı.


" Aklını başına al ve ölene kadar uslu dur. Bebeğini kaybettin ama sıra sana da gelecek merak etme."

" Savaş Seni yaşatmayacak. Seni buna pişman edecek." Bunu dememle daha çok sıkarken ben de nefes almak için kolunu vurmaya çalıştım. Ama nefessizlikten iyice güç kaybediyordum.

"Ondan önce ben onu pişman edeceğim merak etme." Diyerek kenara savurdu beni. Nefes nefese öksürmeye başlarken adam burnunu çekerek cebindeki kolyeyi önüme atarak elini cebine attı. "Kara haklıydı. Seni ormana atmamız lazımdı. Belki daha çabuk geberirdin." Tahir bunları söyler söylemez dışarı çıkarak kapıyı hızla çarptı. Ben ise yere çökerek huzursuzca ce donuk bir suratla karnıma dokundum. "Hayır, hayır bebeğim ölmüş olamaz. Olamaz. Bu imkansız. İmkansız bu."

Bir süre öylece durduktan sonra hızla tekrar kalkarak kapıyı açmaya çalıştım. " Bırakın beni! Rahat bırakın artık beni! Çıkarın beni! Çıkarın!"


Böyle dakikalarca yalvarırcasına bağırdım. Fakat boşuna çabaydı. Hiç kimseden ses yoktu. Artık ölüm saatimi bekliyordum resmen.

Çaresizce yine yere çökerek kapıya yaslandım. Her şeyi geçtim, bu belirsizlik beni daha çok mahvediyordu. Bebeğimin yaşayıp yaşamadığını bilmiyordum. Onu hissedemiyordum da. Belki psikolojikmen böyle hissediyordum ama bu duygu beni mahvediyordu.

Çilem (Kitap Olacak)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin