24.bölüm: tatlı yalan

88.7K 3.2K 506
                                    

Bir hafta boyunca hastanede kaldık. Evde neler oldu, neler bitti hiç bilmiyordum. Kavga çıktı mı? Mesele hallolundu mu hiç birini bilmiyordum. Fakat ortamın gergin havasını tahmin etmek zor değildi.

Bir ayın sonunda nihayet eve dönerken sargılarım açılmış, yaralarım biraz kabuk bağlamaya başlamıştı. Eve döndüğümüzde de Esra ve Emin etrafımda pervane oluyor, iyi hissetmem için elinden geleni yapıyorlardı. Bir şey istiyor musun? Yastığını düzelteyim mi? Gibi gibi bir sürü şey sorarak yardımcı olmak istiyorlardı. Fakat ben teşekkür ederek sadece dinlenmek istediğimi, benim için endişelenmemelerini söylüyordum.

Çocuklar bir süre sonra ikna olurken, koltuğa sırtımı yaslayıp soluklandım. O sıra da gözlerim bir an Gülsüm'ü aradı. "Gülsüm nerde çocuklar?"

"Oda da yenge." Esra'ya sorgular bir biçimde baktım. " Geleceğimden haberi yok muydu?"

" Şey Yenge..."

"Şey ne? Ne oldu Esra?" Esra çekingen bir ifadeyle abisine baktığında ben de Savaş'a baktım. Savaş sinirle kardeşine göz süzerkem, ben de sinirle Savaş'a döndüm. " Ne oluyor Savaş? Bir şey mi oldu?"

"Yenge abim Polat abi ile Gülsüm yengenin yanına gelmesini yasakladı." Emin başını huzursuzca kaşırken burnumdan soluyarak yine Savaş'a döndüm. "Savaş ne diyor Emin!"

Önce Emin'e ölümcül bakışlarını attıktan sonra, kollarını bağlayarak hırsla konuştu.. "Ne duyduysan o!"

" Gülsüm'ün ne suçu var Allah aşkına!"

" Senin vurulmana sebep olan hiç kimsenin yanına yaklaşmasını istemiyorum. Anladın mı!"

" Savaş! Fazla ileri gidiyorsun!"

" Az bile yapıyorum!" Diyerek dışarı çıktığında, göz devirerek ayağa kalktım. Sonra Gülsüm'ün odasına çıkarak konuşmak için kendimi hazırlamaya çalıştım.

Önce Derin bir soluk alıp, kendime çeki düzen vererej kapıyı tıklattım. İçerden gir sesi duyunca, kapının kolunu indirerek kapıyı açtım. Gülsüm gelenin ben olduğunu gördüğünde heyecanla kalkarak sarılmaya çalıştı. Ben de ona karşılık verirken bir an iç çektim. Kolumun yarasını ikimiz de unutmuştuk tabii.

"Afedersin, ben...ben unuttum."

"Yok sıkıntı değil." Dediğimde utançla yüzüne indirerek hüzünlendi. Kızcağız, ağlamamak için kendini zar zor tutarken, omzunu sıvazlayarak teselli etmeye çalıştım. " Gülsüm, senin bu olay da hiç bir suçun yok anladın mı? Bu bir kazaydı."

"Polisler sana ne olduğunu sorduğunda benim vurduğumu söyleyecektin, ben vurdum seni...ben suçluyum..."

" Saçmalama Gülsüm! Duymuyor musun ne dediği mi? Kazaydı sadece! Tamam mı?

"Ama Çile..."

" Tamam mı dedim!" Yine başını eğerek hüzünle onayladı. Kendini dâha ne kadar suçlayabilirdi ki?

Hâla hüzünle bana bakarken, en sonunda bıkkınca bir soluk alıp, omzundan tutarak teselli etmeye çalıştım. " Senin hiç bir suçun yok, bu kadar üzülme kazaydı." Gülsüm başını yine eğerken tereddütle konuşmaya devam ettim. "Ya kendini öldürmek neydi? Gülsüm sen bu canına nasıl kıyabiliyorsun. Üstelik iki tane küçük çocuğun var. Onlara da yazık değil mi?"
Gülsüm, azarlamama şaşırsa da konuşmaya devam etmeye çalıştı. "Sen olsan ne yapardın? Böyle yaşayabilir miydin?" Titreyen sesi ile konuşurken bir an duraksadım.

Şimdi ben de düşünüyorum da... ne yapardım? Kafamda sorgulamaya başlarken birden bire cevapladım.
" O Savaş ağanın topuğuna sıkardım. O zaman bak bakalım bir dâha başka birine yürüyebiliyor mu? Bir de bununla kalmam onu terk eder ortada bırakırdım!" Bir an duraksadığımda kendimden geçtiğimi yeni yeni idrak etmiştim. Beni hayretle izleyen Gülsüm de kendimde olmadığını anladığından, sadece sessizce izledi. Bunu fark ettiğimde sakinleşmeye çalışarak konuşmaya devam ettim. "Bak Gülsüm, senin hiç bir suçun yok, artık daha fazla yüklenme kendine. Lütfen."

Çilem (Kitap Olacak)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin