İçeride telefonla konuşuyordu. Tamamen İngilizce olarak söylediği şeylerin çok azını anlıyordum. Yani yanımda bile konuşabilirdi. Ah, küçükken ingilizceyi iyi öğrenmem gerekirdi! Belki şu an gizli bir istihbarat veriyor. Ben bunu anlayıp, ülkemi kurtaran kahraman kadın olabilirdim. Ama ne yazık ki.
"Ben çıkıyorum. Daisy."dedi Charles. Hafif başımla onay verip kapıya yönelince durdu ve bana baktı. "Sen de mi çıkacaksın?"dedi merakla. "Hayır, sadece seni geçiriyorum." dedim normalce. Bu bizim için çok fazla normal bir hareketti çünkü. Charles ceketinin yakasını düzeltti. "Geçirmek mi?"dedi sonra. Hayır, tabi ki de son derece çekici, tatlı ve baştan çıkarıcı durmuyordu. Allah aşkına o bir prensti! Ama sinir bozucu bir ses senin evinde yaşıyor dedi ve daha da sinirimi bozdu.
"Evden biri çıkarken, misafirse yani çıkarken kapıya kadar eşlik ederiz. Bazen aşağı kadar ineriz."dedim. Böyle açıklama yapınca kendimi bilgin gibi hissediyordum. Charles başını birkaç kez sallayıp onay verdi ve güldü. Kapıyı açıp çıkmasını izlerken, ilk kez boy farkımızı bu kadar açık fark ettim. O benden beş santim daha uzun duruyordu.
"O zaman hoşça kal, Daisy."dedi ve sırıttı. Eliyle dostça omzunu sıvazladı. Merdivenlerden inip giderken ilk kez, şaşırarak normal bir erkek olduğunu düşündüm. Yani anlarsınız. Asil bir kan ile doğmamış, altın kumaşlar ile büyümemiş, bilmem kaç dil bilmeyen, son derece ünlü olmayan bir erkek. Belki bir garson gibi. Belki bir garson olsaydı onunla asla karşılaşmayacağımı düşündüm.
Ne iyi olurdu! İstemesem ve bazen inanmasam da o veliaht prensti ve sinirimi bozuyordu. Boşuna bir sürü para dağıtıyor gibiydiler. Dünyada çocuklar açlıktan ölürken, kadınlar hala şiddet görürken, 10000 kişiden biri kanserken onlar fazla para harcıyordu. Günde otuz lira ile ailesine bakan babalar vardı. Burası Türkiyeydi. Ülkenin her karış toprağı cennetti ama o toprağın üstünde cehennemi yaratan insanları da barındırırdı.
Günün cumartesi olması yüzünden rahatça kahvaltımı hazırladım. Prenste evde olmayınca eski güzel günlerine dönmüş gibiydim. Gerçi bana pek zararı yoktu. Genelde odasında duruyordu. Yemeklerde ve bazı akşamlar film izlemek için karşılaşıyorduk.
Onun evde olmamasını fırsat bilerek odasına girdim ve odayı havalandırdım. Dolabını açarak o altı bavulda neler olduğunu görmek istedim. Ve şok oldum. Hiç görmediğim kadar askı, hepsinde takım elbise vardı. Onun dışında renk renk kazaklar, gömlekler, pantolonlar... Neden altı bavul olduğu belliydi. Aynı modelin çeşitli renkleri vardı resmen. Dolabı kapatıp yatağı düzelttim. Komodinin üstündeki bilgisayar da dikkatimden kaçmadı. Tabi ki son modeldi.
Hızla iki gün önce hazırladığım anlaşmayı aldım ve yatağın üstüne koydum. Büyük iş başarmış gibi sırıtarak odadan çıktım. Sonra banyoya giderek çamaşırları makineye attım. Buna prensin pamuk boxerleri de dahildi. Garipti ama altın renginde bir boxer giyiyordu ve o bile süslüydü. Kafamı sallayarak düşünmeyi bıraktım ve makineyi çalıştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Yüzyıl Prensi
Humor#Wattys2016 Obur Okunan Kazananı 21. yüzyılın peri masalı Türkiye 'ye taşınıyor. İngiltere prensi IV.Charles küçüklüğünden beri çeşitli dilleri öğrenmenin yanı sıra birçok ülkede eğitim almıştır. Bu ülkelerden biri Türkiyedir. Prens Charles daha ön...