Yavaşça gözlerimi açtım ve hemen geri kapattım. Şu an yerden bilmem kaç metre yükseklikte köpeğime sarılmış, prensime yaslanmış uyuyan bir kızım. İnene kadar uyanmamam gerekirdi.Şimdi neler oldu? Benim mükemmel, biricik, hayatımın aşkı kocam özel uçağı ile İstanbul'a gideceğimizi söyledi. Bende Chatya'yı önce Gayelere bırakacaktım ama Sevda tabi ki karşı çıktı. Tüyü, yemeği ile uğraşmazmış. Her neyse böyle olunca çekirdek aile gibi üçümüz birden gidiyoruz işte.
Charles Chatya'nın aramızda oturmasına yan yan bakınca kucağıma almak zorunda kaldım tabi. Neden her şeyi ben çekiyorum?! Bu arada prens kraliçeye karısı olduğumdan değil de kız arkadaşı olduğumdan bahsetmiş. Ondan habersiz evlenmemizi kabul edemezmiş. Bende her şey bu kadar kolay olamaz diyordum!
"Uyanık olduğunu biliyorum." dedi tatlı ses. Dudağımı büzerek gözlerimi açtım. Halbuki güzel rol yapıyordum. "Nasıl anladın?" dedim ve dik oturdum. Uyuyan köpeğimizi kontrol edip ona döndüm.
"Chatya'yı benden çok sevdiğini düşünmeye başlıyorum." dedi Charles kuşkuyla. Gülmemek için kendimi sıktım. "Olabilir sen yokken o vardı." dedim ve saçımı yana ittim.
"O yokken de ben vardım." dedi Charles ve beni kendine çektim. O kadar sert çekti ki omzum acıdı. Elimi göğsüne koyarken Chatya uyanıp kucağımdan indi ve karşı koltuğa geçti. Akıllı köpek.
Charles öyle güzel güldü ki içimi heyecan kapladı. Ben de yavaşça çenesini öptüm. Sakalı dudağıma battı. Acıdan çok güzel bir zevk verdi. Saçma değil mi ya? "Başka?" dedi ve yeniden güldü. Tam yanağını öpüyordum ki, gelen o ses...
"Beş dakika içinde iniş yapılacaktır. Lütfen kemerlerinizi bağlayın."
Yavaşça prensin adeta üstünden kalktım ve kemerimi bağladım. Charles ise hala pişmiş kelle sırıtışı yapıyordu. Buna neden pişmiş kelle dendiğini hiç düşündünüz mü? Kurban bayramında pişmiş kelle görene dek bende bilmiyordum.
"Şimdi her şeyi bana bırak tamam mı? Annem ufak çaplı kriz geçirebilir o yüzden şaşırma. Abim senin üstüne atlayabilir o yüzden mutlaka bir koruma bizimle gelsin. Babam bir şey yapmaz sakin adamdır ama sakın siyasete girme. Kavga çıkar."dedim ve nefes aldım. İçimden Ayetü'l-Kürsi okumaya başladım.
"Kendini kasma prenses. Yüzüğün yerinde değil mi?"dedi parmağıma bakarak."Deli misin? Ölsem çıkarmam."dedim ve tek taşımı öptüm. Charles güldü ve pencereden dışarı baktı. İstanbul...
İnsanların her günü telaş, kalabalık ve ter kokusuyla geçirdiği şehir. Metrobüs, otobüs, marmaray fark etmez her yerde kalabalık bulunması garantili yer. Neden burada yaşamadığımı her gün daha iyi anlıyorum.
"Bu arada pasaportun çıktı değil mi?"dedi Charles. Başımla onay verdim. Dört ay önce gitmeden işlemleri başlatmıştı ve artık pasaportum vardı. "Güzel. Seni buradan Londra'ya kaçırmayı düşünüyorum." dediğinde güldüm. Londra! Şu kırmızı telefon kulübelerinin olduğu şehir!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Yüzyıl Prensi
Humor#Wattys2016 Obur Okunan Kazananı 21. yüzyılın peri masalı Türkiye 'ye taşınıyor. İngiltere prensi IV.Charles küçüklüğünden beri çeşitli dilleri öğrenmenin yanı sıra birçok ülkede eğitim almıştır. Bu ülkelerden biri Türkiyedir. Prens Charles daha ön...