30.Yüzük♦İngiltere

141K 8.7K 2.7K
                                    

Londra havaalanında inişten, kırk beş dakika sonra  Westminster'da olmamız gerekiyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Londra havaalanında inişten, kırk beş dakika sonra  Westminster'da olmamız gerekiyordu. Heyecanla hep ekranlarda gördüğüm saate ve denize baktım. Peşimize takılan arabalar dolusu kamera ve fotoğraf makinesi yerine, bu güzel manzara daha ilgi çekiciydi. İnsanlar ne olduğunu anlamıyor gibi tuhaf tuhaf bakıyordu. Buna iç çekmekle yetindim. Prenslikten kovulmak diye bir şey varsa onu yaptırmam gerekiyordu.

"Sanırım bir ara Big Ben iki saniye geç çalıyor diye olay olmuştu." dedim hafızamı zorlayarak. Charles zaten tutmakta olduğu elimi daha mükemmel şekilde tutarak, sanki mümkünmüş gibi, gülümsedi. "Evet. O güzel kafanda harika bir hafıza taşıyorsun." dediğinde hakaret görünümlü iltifat etti resmen.

"Kraliçe çok katı biri mi? Ne yapmam lazım?" dedim karamsar bir şekilde.  "Rahat ol. En kötü olasılık vatan haini ilan edilmem." dedi Charles. Ona şok olarak baktım. Benim için mi?! Tabi ki benim için değmez havalarına girip onu terk etmeyeceğim. Bu kadar seven adam bulunur bir daha??

"Bu kadar gaddar demek!!" diyerek dehşete düştüm. Yüzümün de o şekilde olduğuna emindim. Dehşet içinde. Sakin ol Papatya. Sen ki şanlı, cihana korku ve hüküm salmış, yüce Osmanlı torunusun. Ne demiş Atam; Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Evet. Ben en iyisiyim. Süperim.

Charles dudaklarını birbirine bastırdı ve bir şey demedi. Bende dışarıyı izlemeye devam ettim. Yeni yağmur yağması etrafı ferahlatmış gibiydi. Buraya alışamazdım. Neden mi? Adamların sokaklarında pilav, közde mısır ya da kestane satan insan yok. Bu zevkten mahrum bir toplum.

Buckingham Sarayı'na gitme faslı yavaşça sona ererken mekan yeşillik ve güvenlik dolmaya başlıyordu. Okuduğum bilgilere göre Westminster Londra' nın ilçesi, semti gibi bir şeydi. Londra'nın kalbindeydi. Birçok kardeş şehri vardı. En çok ilgimi çeken Milano olmuştu. Onun dışında bol bol müze vardı.

"Karşınızda Buckingham Sarayı, Prenses Daisy." dedi Charles. İçimde karşı konulamaz bir heyecan boy gösterdi. Kalbim ağzımda atmaya başladı. Nereden çıktı bu şimdi?

"Çok büyük." dedim sadece. Ortada duran bir heykel vardı. Sanırım buna Victoria Anıtı diyorlardı. Hemen arkasında ise görkemli bir saray. "Buckingham Sarayında 775 oda bulunuyor. 19 devlet odası, 52 Royal ve misafir yatak odası, 188 personel yatak odaları, 92 ofis ve 78 banyo." dedi Charles. Yeniden şok oldum. Bunları nasıl ezberledi bu adam?

"Buna alışacağımı sanmıyorum." dedim mırıltı ile. O sırada limuzin sarayın girişinin önünde durdu. Yanlarda duran protestocuları ve gazetecileri o an fark ettim. Uçakta en azından makyaj yapmam gerekirdi. Al işte.

Manşetleri hayal ediyorum. Prensin eşi patates çıktı!

İç çekerek prense baktım. "Hadi bakalım prenses." dediğinde ellerimiz ayrıldı. Önden indi ve beni bekledi. Korka korka bende arabadan indim. Chatya'yı birinin alacağını umdum. Charles kolunu nazikçe uzatınca koluna girdim. "Panik yapma Daisy. Sen mükemmelsin." dedi Charles yavaşça. Ona küçük bir bakış atıp yürümeye devam ettim. Uğultular ve İngilizce söylemler eşliğinde, kapıda bizi tüm ihtişamı ile bekleyen Kraliçe Elizabeth'e doğru yürüdük. Allah'ım yardım et.

21.Yüzyıl PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin