Yürüyen insan topluluğu bir uğultu oluşturuyordu. Yine de sokak kokusunu seviyordum."Direkt gözüne bakma gafletinde bulunma sakın." dedim ve normal bir şekilde yürümeye devam ettim. Charles konuşuyor gibi yapıyordu. Şurayı bir atlatsak gideceğimiz yere çok kalmadı zaten. Haydi bismillah. Az kaldı. Çok az... "Abim be ister misin bir gül? Şu güzel ablamın hatrına be."
İşte yakalandık. Çingene alarmı. Şimdi prens ile çingene ne alaka değil mi? Burası Türkiye. Prens falan dinlemeyiz biz. Dudağımı dişleyerek Charles'a baktım. "Ablandan daha güzel gül görebiliyorsan ver." dedi prens. Amanın. Ne güzel bir laf oturtma. Maşallah. İşte benim öğrencim. Çok gururluyum çok. Artık herşeye para savurmuyor ve- "Ver hepsini. Ne kadar tutuyor?" dedi Charles. Elini cüzdanına atmıştı ki kolunu yakaladım. "Saçmalama Charles." dedim kulağına doğru. Sonra kadına döndüm ve, "Sağ ol kardeş. Abla sensin bu arada." dedim. Charles'i kolundan çeke çeke yürüttüm. Az önce onu bir servet harcamaktan kurtardım. Ben olmasam ne yapardı acaba??
Şimdi sıra üst geçitten geçmekteydi. Şimdi yandım işte. YAN-DIM. Charles neden gelmediğimi sorar gibi baktı. "Yukarıda garip şeyler görebilirsin. Buna hazırlıklı ol istedim." dedim ve derin bir nefes aldım. Ve yanılmamıştım. Diğer merdivene kadar satıcılar vardı. Üst geçit zaten dardı, onların tezgahı burayı daha da daraltıyordu. "Vay." dedi Charles ve hayran hayran baktı. "Ülkemiz her alanı, yeri verimli kullanıyor değil mi? Buradaki ana fikir sadece yürüme, alışverişte yap." dedim yaratıcılığımı konuşturarak.
Biri çorap satıyordu, diğeri şapka. Tek isteğim, Charles bunların üstüne atlamasın. Lütfen. Elini ceketinin cebine sokup yürümeye devam edince rahatladım. Sonuçta cüzdanı pantolon cebinde. Değil mi? Peki biz neden dışarıdayız? Evde sebze meyve adı altında yiyecek sadece havuç kalmış. Markete sadece ben gidecektim aslında ama Charles gelmek istedi. Yine gözlük ve şapkaya büründü. Hala tatlı. Neyse.
"Buraya gidelim." dedim. Yaşasın tam bağımsız A101! Resmen öğrenciyi düşünen market yahu. Charles kaşını çattı. "Neden manava gitmiyoruz?" dedi. Güzel soru. "Hiç manava gitmedim. Hep marketten alırım." dedim. Beni daha da onaylamaz gibi durdu ve elimi tuttu. Yine yeni yeniden. Sakince ona bakarken diyeceği şeyi çok merak ediyordum. Ayrıca eli üşümüştü. Hasta olursa prensi hasta eden kız olurdum!
"Marketlere hormonlu ürünler gelir diye biliyorum. Manava gidelim." dedi kısa ve öz şekilde. Onay verdim ama manav nerede bilmiyorum ki. O yüzden yoldan yürüyen bir teyzeyi durdurduk. "Teyze buraya yakın bir manav var mı?" dedim. Teyze önce bana sonra Charles'a baktı. Prens olduğunu bilse bayılır mıydı acaba? "Bilmiyorum kızım." dedi ve yürümeye devam etti. Bir amcayı durdurduk ve onun cevabı da aynısı oldu. "Pardon buraya yakın bir manav var mı?" dedim genç bir kıza.
Durun. İşte durdurulacak karemiz. Ben gayet çaba gösteriyor gibi duruyorum. Charles bey ise şapkasını çıkarıyor. Bakınız, sarı saçları açığa çıktı. Kız bunu gördü ve çığlık atmaya başladı. Ben o yaralandı diye telaşlanırken Charles'ı gördüm. Sonra ne mi oldu? Zaten el eleydik. Bu yüzden koşmaya başladım. O da mecbur benimle birlikte koştu. Kız hala şaşkınlık çığlıklarına devam ediyordu. Lanet ergeniuslar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Yüzyıl Prensi
Humor#Wattys2016 Obur Okunan Kazananı 21. yüzyılın peri masalı Türkiye 'ye taşınıyor. İngiltere prensi IV.Charles küçüklüğünden beri çeşitli dilleri öğrenmenin yanı sıra birçok ülkede eğitim almıştır. Bu ülkelerden biri Türkiyedir. Prens Charles daha ön...