O akşamın üzerinden 2 hafta geçmişti. Aras'tan ne kadar uzak durmaya çalışsam da o benden uzak durmamaya kararlı gibiydi. Bazen Hayal'de bizimle oluyordu ama rahatsız bir ifade oluyordu yüzünde. Pamir'i ne zaman görsem o sarı yellozla birlikteydi. Sınıfa girdiğimde Pamir'in arkada oturduğunu gördüm. Demek ki bugün burada girecekti derse. Sonra Aras içeri girdi ve bana sarıldı.
"Özlemişim seni maviş."
"Daha dün akşam yemek yedik Aras sakin." dedim. Artık benden hoşlandığından emindim. Sürekli flört etme çabasındaydı. Aslında ona hayır diyemiyordum. Bilmiyorum beni Aras'a iten bir şeyler vardı. Belki geçmişimin bu kadar acı geçmesinden dolayı ona sığınmak istiyordum. Gerçi hangi yüzle birine sığınıp birinden destek bekliyordum ki ben? Bu kişi Aras olmalı mıydı? Bu aptalca düşünceleri hemen aklımdan uzaklaştırdım.
"Aras." ikimizde sesin geldiği yöne baktık. Pamir bana her zaman ki gibi nefretle bakıyordu. Aras yanağımdan öpüp onun yanına gitti. Ne diyebilirdim ki?
Sokakta yürüyordum. Saat epey geç olmuştu. İstediğim tek şey biraz temiz havaydı. Buraya gelmeden önce arkamda bıraktıklarımı düşündüm. Dostum sandığım insanları... Karanlık geçmişimi. Geçmişi geçmişte bırakmalı yeni bir hayata başlamalıydım. Bu çok zordu. Bir şeyleri unutup sineye çekmek zor olacaktı. Geceleri kabuslar içindeki çığlıklarım bana yine her şeyi hatırlatacaktı. Ne olursa olsun kalbimin kırıklarını, çocukluğumun acılarını onaracaktım.
Ruhum kanlar içinde. Buna rağmen bu savaşı kazanacağım.
Kendimi iyi hissettiğim tek yer sahneydi. Hemen koşmaya başladım. Okulun salonuna gidecektim. Koşabildiğim kadar hızlı koştum. Tam da tahmin ettiğim gibi Mahir amca girmeme izin vermişti. Hızla kapıyı açıp geçtim. Sahnenin ışığını açtım. İstediğim tek şey Romeo ve Juliet'ten kısa bir bölüm... Romeo yoktu evet ama sadece Juliet'i hissetmek istiyordum. Kayla olmaktan çıkmaya ihtiyacım vardı. Benliğimden ne zaman çıksam ayaklarım yerden kesilirdi. Şimdi en büyük günahı işliyordum. Ben Kayla olarak yaratılmıştım. Büyük bir baş kaldırıyla bambaşka biri oluyordum. Yanacaktık. Oysa bunun uğruna yanmaya değerdi. Defalarca şansım olsa yine koşacağım yer sahneler olurdu. Başladım sonra...
"Bana Romeo'mu ver. Sonra öldüğünde al da küçük yıldızlara böl onu; onlar göğün yüzünü öyle bir süsleyecektir ki, bütün dünya gönül verip geceye tapmayacaktır artık o muhteşem güneşe."Ellerimi gökyüzüne açmıştım. İşte şimdi oluyordu Kayla değildim artık. Mükemmel elbiselerin içinde Juliet'tim. Aşkı için ölmek isteyen Juliet. Şimdi her şeyi unutma zamanıydı. Tüm dünyaya inat! Kayla yoktu. Belkide bu muazzam ruhun arasında bir ölüydü artık. Sonra bir ses duydum. Etrafa bakarken bir karaltı gördüm. Biri sahneye çıktı bana doğru yürümeye başladı. Bu saatte burada benden başka kim olabilirdi? Ellerim ayaklarım titremeye başladı. Korktum geçmişimin sisli acılarından korktum. Birden konuşmaya başladı bana yaklaşırken;
"Asaletim sadece aşkının tapınağına girdiğimde olacak içimde. Bir gün yıkılırsa bedenin başka ülkelerin çamurlu evlerinde: bil ki bütün denizleri ayaklarına dökeceğim."
O katı gözleriyle bana bakıyordu. Mavilerinde boğulduğumu hissettim. Nasılda acıtarak bakıyordu öyle. Bana öyle bakma adam! Benim acılarım seni aşar! Hayır susmayacaktım. Ona inat devam ettim bende. Demek geldin Romeo.
"Eğer sevgin azalacaksa gittikçe çoğalan aşkımdan, bırak avcılar çıkarsın kalbimi yerinden! Sök at ne varsa; çamura bulanmış sevdaları bu dağların ceylanlarını, kana susamış kontları ve senden arta kalan şu cılız bedenimi! Yok et benim olmadığım bütün şatoları! Görebileceğin bir şey kalmasın benden kalan..."
Sonra bana yaklaştı. Buna neden izin veriyordum bilmiyorum ama şimdi ikimizde bambaşka insanlardık. O Romeo ben Juliet. Aşıktık birbirimize. Oysa bu gerçek hayatta asla olmayacak ve asla yaşamayacağımız bir şeydi. Dudaklarını yüzüme yaklaştırdı."Git buradan Juliet, karanlıkta kalmak istemiyorsan bataklığa batmak istemiyorsan uzak dur."
Hey bu söylediği oyun dışıydı. Oyundan değildi. Neden bunları söylemişti şimdi? Bir adım geriledim."Neden buradasın Pamir?" Dedim gözlerimi gözlerinden kaçırmayarak. Gözleri kızarmıştı. Ağlamış mıydı içmiş miydi? Gerçi içki kokusu gelmemişti bana.
"Sen neden buradasın Kayla?" Ne demek sen neden buradasın?? Allah aşkına geldiğinde ne yapıyor gibi duruyordum.
"Sadece Kayla olmaktan bir süreliğine vazgeçmeye gelmiştim." Dedim.
"Ben de Pamir olmaktan, ama sen buradaydın bölmek yerine devam etmek istedim." Gülümsüyordu. Pamir bana karşı hiç gülümsemezdi. Ama şimdi garip bir şekilde gülümsüyordu ve gözleri dudaklarımdaydı.
"Ve sahneye çok yakıştığını söylemek isterim." Vay be demekki iyi bir şekilde konuşabiliyormuş. İşin tuhaf yanı bana iltifat etmişti. Kesin dünyanın sonu geliyordu. Hatta şuanda hemen şimdi üstümüze bir meteor düşebilirdi.
"Devamını oynamak ister misin Kayla." beni kendine çekti. Elleri belimi kavradığında ürperdiğimi hissettim.
"Sen ne içtin Pamir allah aşkına?" kafasını yukarı kaldırdı çarpık bir gülümseme vardı. Normal davranmıyordu. Tam konuşacakken dudaklarını yavaşça dudaklarıma bastırdı. İşte o an bende her şey koptu. Tüm benliğim tüm ruhum acılar içinde kıvrandı. Acılar mı? Ne hissettin Kayla. Senden izinsiz öptü seni! Sonra geri çekilip Romeo ve Juliet'in sözlerine devam etti.
"Senin dudaklarında dudaklarım günahtan arındı"
Ona tokat atmak istiyordum. Ama dayanamadım ve devam ettim.
"Öyleyse şimdi Günah dudaklarımda kaldı"
Lacivert gözlerini dudaklarıma dikmişti. Beni tekrar kendine çekip"Öyleyse ver günahlarımı geri" dedi ve tekrar dudaklarıma eğildi. Hayır bunun devamı vardı. Onu ittim hemen. Bu kadar oyun yeterdi. Beni öpmesine nasıl izin vermiştim bilmiyorum. Belkide o sahne beni büyülemişti onuda bilmiyorum. Ben ittikçe o daha sıkı kavramıştı. Gözleri gözlerimi deliyordu. Mavileri mavilerimde kayboluyordu sanki. Bu nasıl bakıştı böyle adam? Neden bunu yapıyorsun!
"Bırak beni Pamir." sertçe ittim. Bu defa kollarını gevşetmişti ve kollarından kurtulabilmiştim. Arkama bakmadan çıkışa gittim. Koşa koşa çıktım ordan.
Duş alıp kendimi yatağıma bırakmıştım. Pamir'in sözleri geldi aklıma. Neden bu kadar uzak durmamı istiyordu onlardan. Aklım almıyordu. O kadar mı kötü bir insandım. Bugün olanları düşündüm. Aşık mı oluyordum acaba diye düşündüm ama hayır. Ona aşık olmuyordum. Olmayacaktım da. Onun gibi birine tekrar aşık olamazdım. Beni sevmeyi bırak benden hoşlanmıyordu bile. Bulunduğum yerde geriliyor yüzü düşüyordu. O zaman beni neden öpmüştü? Hem de Aras benimle bu şekilde ilgilenirken. Uyumak istiyordum. Sadece uyumak.
Çok yorgundum. Bir şehiri daha acılarımla tüketemezdim. Bu yaşıma kadar yaşadığım her şey yüktü bana.Beni hafifletmeyeceksen umut dolu bakma bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTARMAK UĞRUNA
Random"Atlamak mı istiyorsun Kayla? O halde durma atla" gözlerimi dikmiş Ona bakıyordum. Gözlerinde gördüğüm neydi? Öfke mi? Hayır. Üzüntü mü? Hayır. Gözlerinde çaresizlik vardı. "Yolun sonuna geldik Pamir" dedim zoraki gülümseyerek. Yolun sonuydu demek...