Karanlığı hisset. Geceyi hisset. Acılarını hisset. O öyle bir şeydir ki hissettiklerinden seni vurur ve kanatır. Hissettiklerinin sana ait olduğuna emin ol. Siyah gecenin zifiri karanlığında kaybolmasın ruhun. Bedeninin canı cehenneme, bırak kanasın.
Kafamda dolaşan seslerle önümde duran içki bardağında parmak uçlarımı gezdirmeye başladım. Gözlerimin şuanda kan çanağı gibi olması umrumda bile değildi. Pamir'in evi yakmasının üstünden günler geçmişti. Hatıraların yanması benim yangınımı söndürür sanmıştı. Hayır. Sönmedi. Kayboldu ruhum yanan alevlerde. Ondan her gün bir adım daha uzaklaştım oysa koşup ona her defasında sarılmak isterken.
Kolumdaki saate baktım. Gülümsemeden edemedim. 5 dakika kalmıştı. Ben her gün tepeme diktiği adamları atlatıyor, kafamı güzel yapıp barlara gelip içki içiyordum. Kızıyordu bana. Oysa ben umudumu kaybetmiş bedeni bile oluşmamış bir kız çocuğunu kurşuna vermiştim. O kurşundu onu alan. Kendi düşmek istememişti. Son ana kadar tutunduğundan da emindim.
Ve işte yakışıklı sevgilim kapıda göründü. İçeriyi kolaçan ediyordu. Gözlerindeki mavi benim mavilerimdeki siyahı arıyordu. Sonunda buluştu gözlerimiz. Mavi mi demiştim? Bir boğanın siniri kadar kırmızıydı. Ve öfkeli. Bana doğru hızla yürümeye başladı. Yanıma geldiğinde tepemde dikildi.
"Ciddi misin Kayla?" Masaya koyduğu eline bir öpücük kondurdum.
"O adamları nasıl atlatabiliyorsun bana anlatır mısın?" Sadece güldüm ve önümdeki bardağa uzanmamla Pamir'in bardağı alıp yere çarpmasıyla herkes bize döndü. Benim yüzümdeki o aptal gülümseme sönmüştü. Pamir bu defa gerçekten öfkeliydi. Hiç bir şey demeden çantamı alıp kolumdan sürüklemeye başladı. Mekandan çıktığımızda arabaya doğru değil de sahile doğru yürümeye başladı. Bende peşinden tabiki. Sessiz bir yere geldiğimizde durdu. Arkası bana dönüktü.
"Bunu neden yapıyorsun?" Diye sorduğunda gülmeye başladım.
"Neden mi? Kafamın içindeki sesleri susturmanın tek yolu bu! Kendimi öldürmememin tek yolu bu!" Hızla bana döndü ve kollarımdan sarsmaya başladı.
"Kendini öldürüyorsun zaten kahretsin! O lanet hapları alıyorsun! Kurtulmak için tüm çabalarını yok saydın Kayla! Her şey başa döndü. Ve bunu yaparken benden kaçıyorsun. O adamın nerede olduğunu bile bilmiyoruz ve sen sürekli korumaları atlatıyorsun. Başına bir şey gelecek diye aklım çıkıyor."
O bağırdıkça benim gözlerim doluyordu. Onun sesi yükseldikçe ben kanıyordum. Parçalarım dağılıyordu bir toz bulutu gibi.
"O zaman yanımda ol, gitme."
O sert bakışları bir anda kayboldu. Beni yavaşça kendine çekti.
"Kayla elimden geldiğince oluyorum. O adamı bulmak için uğraşıyorum. Biliyorsun para yok. Kartal'a rest çektik. Kendi işimizi kendimiz hallediyoruz. Buradan götüreceğim seni. Çekip gideceğiz sadece biraz zaman. Sadece bir şey kaldı ondan sonra gideceğiz." Kafamı olumsuz anlamda salladım. Tükeniyorduk. Asla gidemeyecektik.
"Benim için yaşama artık. Bir ölü için yaşanmaz."
"Bir ölü için ölünür mü peki? Söyle hemen öleyim. Bitsin bu azap artık." Gözleri dolmuştu bunları söylerken. Bir adım yaklaşıp elimi yüzüne koydum.
"Benim için kendinden vazgeçiyorsun sürekli, geçme."
Yüzüne koyduğum elimi usulca öptü.
"Senden vazgeçeceğime kendimden vazgeçerim." Tam arkamı dönecektim ki kollarımdan tuttu tekrar.
"O benimde bebeğimdi. Kahretsin Kayla. Onun için bir sürü insanı öldürdüm. Ve bundan bir gram bile pişman değilim. Bana verdiği insanlığı giderken benden tekrar aldı. Ben de kötüyüm anlamıyor musun! Ama bizi ayakta tutmaya çalışıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTARMAK UĞRUNA
Rastgele"Atlamak mı istiyorsun Kayla? O halde durma atla" gözlerimi dikmiş Ona bakıyordum. Gözlerinde gördüğüm neydi? Öfke mi? Hayır. Üzüntü mü? Hayır. Gözlerinde çaresizlik vardı. "Yolun sonuna geldik Pamir" dedim zoraki gülümseyerek. Yolun sonuydu demek...