"Kahvaltıııı zamanı!!!"
gözlerimi açtığımda Pamir'in kahvaltıyı odaya hazırladığını gördüm. Pencereyi açmıştı. O kadar mükemmel bir hava vardı ki. Kuş sesleri odaya doluyordu. Yuh ben kahvaltıyı Pamir mi hazırlamış dedim? Masanın üstünde bir sürü papatya vardı."Pamir beni cimciklesene galiba rüya görüyorum." kahkaha atmaya başladı. Tamam gerçekten güzel sözler söyleyebilirdi, güzel cümleler kurabilirdi. Ama Pamir asla bu şekilde bir romantiklik yapmazdı asla. Onun kalıbına çok fazla tersti.
"Bu kesinlikle rüya, ben geri uyuyorum." diyip yatağa girdim.
"Yok artık Kayla hey gerçek bu! Güzelim abartma o kadar da öküz değilim ben!" Gözlerimi çoktan kapatmıştım.
"Hey kime diyorum ben, kızım kalksana şurda süpriz yapalım dedik be!" söylene söylene yanıma gelip beni öptü geri gözlerimi açtım hemen.
"Oha cidden rüya değil!" beni zorla yataktan çıkardı. Banyoya sürükledi resmen.
Masaya oturdum. Hala şaşkındım. Sen Pamir'e bak be. Birilerine anlatsam hayatta inanmazlardı. Hemen telefonumu alıp fotoğraf çektim Pamir'de karşıda."O fotoğrafı sil." hala gülüyordu.
"Tabikide hayır!"
"Eeee beğendin mi?" Sonra ayağa kalkıp papatya tacını masadan alıp kafama taktı.
"Böyle daha güzel oldu."
"Beğenmek ne kelime, hala şoktayım.
Bak rüyaysa cidden uyanınca küsecem." ben böyle söyleyince daha çok gülmeye başladı."Ah Kayla başımı döndürüyorsun."
"Ne asıl sen benim başımı döndürüyorsun!" İkimizde gülüyorduk. Sonra gözlerime iyice baktı ve;
"Seninle savaşırken sana aşık oldum. Ve seni kendime sana verdiğim zararla aşık ettim."
Gözlerime bakmaya devam ediyordu.
"Bu oyunu biliyor musun?" O bunu sorunca ben devam ettim."Senin peşinden gider, cehennemi cennete çeviririm. Öleceksem eğer, sevdiğimin ellerinde can veririm."
Ben bu sözleri söylerken imalı imalı baktı bana. Sevdiğimin ellerinde ölmek, can vermek ölüm gibi sözler sinir etmiş olabilirdi onu. Tabağımdakileri çatalla karıştırırken;
"William Shakespeare Bir Yaz Gecesi Rüyası oyunu en sevdiklerimdendir." diyip gülümsedim. Oda bana gülümsedi."Sevdiğimiz şeyler hep aynı, Helenam." Helena oyundaki kızın adıydı.
"Haklısın Demetriusum." ikimizde gülmeye başladık. Onunla bu şekilde şeyler yapmayı seviyordum. Aslında onu seviyordum. Saatlerce karşımda oturan adama bakabilirdim. Dünü telafi etmeye çalışıyordu galiba. Çok üzüldüğümü görmüştü çünkü."Okula geri devam edecek misin?"
"Evet edeceğim."
"Pars hocanın tiyatro oyunu için seçmelerine katılalım mı dönünce?"
"Söz veremem Kayla, Aras'a ne yapacağımı bilmiyorum hala." yüzü yine eski Pamir gibi sert sert duruyordu. Bir anda ruh değişimi geçiriyordu. Bunu nasıl başarabildiğini hala anlayamıyordum. Az önce güllük gülistanlık, güneş açan yüzü şimdi buz gibi içimi soğutuyordu. Sanki kutuplarda yapayalnız kalmışım gibi. Benim ona anlamsız anlamsız baktığımı fark edince gülümsedi. Tüm üşümelerim geçti, yeniden içimi ısıttı.
"Tamam Kayla öyle bakma, yanlış bir şey yapmayacağım, birazdan yola çıkacağız sen hazırlan ben bir yere gidip geliyorum." ayağa kalktı bir şey dememi dinlemeden çıkıp gitti. Ben de üstümü değiştirmeye başladım. Bir anda her şeyin bittiğini düşünürken hayat bana onu tekrar sunmuştu ve bu defa bunu korkmadan güzel bir şekilde değerlendirecektim. Ona tüm benliğimle güvenip onunla olacaktım. Ve tedavi görmesi için elimden geleni yapacaktım. O kurtulmalıydı. Onu bırakamazdım, onsuz bir gelecek düşünemezdim. Geç olmuş değildi hala. O kurtarılmak istiyor fakat bunu gösteremiyordu. Belli edemiyordu. Bunu yapacaktım. Benim için yapmalıydı, bizim için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTARMAK UĞRUNA
Aléatoire"Atlamak mı istiyorsun Kayla? O halde durma atla" gözlerimi dikmiş Ona bakıyordum. Gözlerinde gördüğüm neydi? Öfke mi? Hayır. Üzüntü mü? Hayır. Gözlerinde çaresizlik vardı. "Yolun sonuna geldik Pamir" dedim zoraki gülümseyerek. Yolun sonuydu demek...