"Beni bırakma!" Bana sadece sarılmasını istiyordum. İstediğim tek şey buydu. Bir an da her şey anlamını yitirmişti sanki.
"Beni bırakma." dedim yine. Kollarını belimden doladı. Bana sımsıkı sarıldı. Sonra geri çekilip yüzümü avuçladı.
"Ne diyorsun sen Kayla, seni bırakacağımı mı düşündün?" Sesi titremişti. Sesinden öpmek istedim.
"Seni bırakmak aklımın ucundan bile geçmedi! Seni nasıl bırakabilirim ben!" Sonra beni kendine çekip daha sıkı sarıldı.
"Ben sadece kendime öfkeliydim. Sadece kendime. Seni yine incittim. Seni yine üzdüm. Aras'la öyle görünce dayanamadım."
Kim benim kadar şanslı olabilirdi ki? Genelde insanların sevdiği insanlar onları üzdüğünde dizlerine kapanır kendi dünyalarında ağlarlardı. Acılarını tek başına çekerlerdi. Ama ben her defasında Pamir'in göğüsünde ağlıyordum. Canımı acıtan o olsa bile. Canımın acısına merhem olan da ta kendisiydi."Kendine kızma artık. Hem kendin dedin evleneceğimizi." o an yüzüme baktı.
"Ben sanmıştım ki."
"Ne sanmıştın?"
"Sen istemiyorsun sanmıştım. O an söylediğimde hiç bir şey söylemedin. Saçma bir fikir olduğunu düşündün sandım." şimdi gözlerindeki o parıltıyı görebiliyordum.
"Saçma bir fikir mi? deli misin sen! O an şoka girdiğim için bir şey diyemedim ben." çocuk gibi karşımda sırıtıyordu. Hoşuna gitmişti galiba söylediklerim.
"Kendime hala kızgınım, yaptığım şeyin bir özrü yok ama inan bana bu söylediklerin beni mutlu ediyor şuanda." sonra ellerini saçlarıma götürdü.
"Seni hep üzüyorum öyle değil mi?" Gözlerine uzun uzun baktım. Oda bana baktı. O kadar güzel bakıyordu ki. Evet anlamında kafamı sallayıp onu öptüm. Sonrada gülümsedim.
"Çok ıslandın hasta olacaksın." bara sürüklüyordu beni.
"Bu havada mı?" Gerçekten hava çok sıcaktı.
"Evet, bu havada."
İçeri girdiğimiz zaman Aras bize bakıyordu. Pamir'de çocuğa öldürecekmiş gibi bakışlar atıyordu."Oh be sonunda barışmıssınız." Pamir bana anlattın mı her şeyi? Dercesine bir bakış attı. Kafamı sağa sola salladım.
"Biliyor musunuz sizin bu arkadaşınız öküz gibi horluyor." o an üçümüzde yanımıza gelip bunları söyleyen Rüya'ya baktık.
"Hı nasıl yani?" onlar bilikte mi uyumuştu! Ya da? Yoksa! Yok artık canım!
"Dün sahilde uyuya kaldı bu, sabaha kadar horladı." Ha bende hemen yanlış anlıyordum ya.
"Senin işin yok mu Rüya?" Aras kıza yine ters ters bakıyordu.
"Ya bu Hayal kim? Bu gizemli çocuk dün bana Hayal diyip durdu kafası güzeldi." İşte şimdi Aras parçalayacaktı. Pamir Aras'ın koluna dokundu. Ben Rüya'ya şaşkın şaşkın bakıyordum.
"Sevgilimdi." dedi Aras dişlerinin arasından. Kendini çok zor tutuyordu.
"Hım -di dediğine göre ayrıldınız, bana neden Hayal dedin ki? Hem o benim kadar güzel mi?" kahkaha atmaya başlamıştı. Şakalaşmaya çalışıyordu. Bizim ona bakışlarımızı görünce birden gülmesi durdu. Bu ne patavatsızlıktı böyle. Bir insan böyle konuşur muydu? Tamam bilmiyordu olanları ama ne gerek vardı ki?
"Ayrılmadık Rüya öldü! Şimdi kapa çeneni senin sorularından çok sıkıldım." Aras hızla arkasını döndü.
"Ve benden uzak dursan iyi olur!" Yürümeye başladı. Rüya şaşkın şaşkın duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTARMAK UĞRUNA
Random"Atlamak mı istiyorsun Kayla? O halde durma atla" gözlerimi dikmiş Ona bakıyordum. Gözlerinde gördüğüm neydi? Öfke mi? Hayır. Üzüntü mü? Hayır. Gözlerinde çaresizlik vardı. "Yolun sonuna geldik Pamir" dedim zoraki gülümseyerek. Yolun sonuydu demek...