53.Bölüm

1K 76 147
                                    

        Pamir
     Ellerimi Kayla'nın yatmakta olduğu odanın penceresine koydum. Kayla'nın cansız yatan bedenini izliyordum. İçeriye girmeme henüz izin vermemişlerdi. Saçından bir tutam yüzüne düşmüştü. Pencerenin üzerinde daireler çizdim. Saçlarını düzeltmek istedim. Gözümde canlandı o hali. Gülümsemesi.

  Dokunmak isterdim kadın saç tellerine, ölümümden sonra bile.

   Gözlerimden akmaya çalışan ya da akmak için can atan yaşları sildim. İçimde bir yerlerde kocaman bir boşluk hissediyordum. Gerçekten böyle mi oluyordu? Yani umutsuz kalmak. Koca bir boşluk, kocaman bir hissizlik. Sonra anlamıştım zaten. Ben hayatımda hiç umutsuz kalmamıştım. Gerçekten tükenmeyi şuan anlıyordum.
    Şimdi hiçliğin getirdiği bir boşlukla savaşmak zorundaydım.
    İki gündür doğru düzgün uyuyamamıştım. Gözlerimi her kapatışımda kızımın minik elleriyle bana dokunmaya çalışmasına şahit oluyordum. Başta güzel başlayan rüyalarımın sonu hüsrandı. Sapsarı saçlarına kan bulanıyordu. Çığlıklarla yerimden sıçrıyordum. Şimdi bile kapatmak istedim gözlerimi. Her kapattığımda mavileri vardı gözlerimde.
Kayla'nın uyanma şansı olmasa burada nefes almak için tek saniye bile durmazdım. O mavi gözlerini açtığında ihtiyacı olacak tek kişi ben olacaktım. Ve dağılmış ruhunu nasıl toparlayacaktım hiç bir fikrim yoktu.
Nasıl dokunacaktım ona? Bebeğini bile koruyamayan bir adamın onun ruhundan öpmesine nasıl izin verecekti.

Birinin sırtıma dokunmasıyla irkildim. Aras ve Rüya ellerinde sandviçle bana bakıyorlardı.

"Hiç bir şey yemedin Pamir, bir şeyler ye."

Hayır anlamında kafamı salladım. Yaşama ait hiç bir şey yapmak istemiyordum. İçime çektiğim nefes bile batıyordu yüreğime.

Aras'la Rüya birbirlerine bakıyorlardı. Ne yapmaları gerektiğini düşünüyorlardı.

Yapacak bir şey yok. Canımın acısını dindirecek bir şeyler varsa uzatın bana. Ya da ateşe verin gecelerimin kor karanlık ruhsuz saatlerini. Her ateş bir yangın mıydı? Bilemem ama bu yangın acılarımın tek sığınağıydı.
Yavaşça onlardan uzaklaşıp hastanenin çıkışına doğru yürüdüm.
Berkan'ın numarasını çevirdim.

"Bir şeyler bulabildin mi?"

"Hayır Pamir, bahsettiğin arabadan tek bir iz bile yok. Kimin yaptığını anca Kayla kendine gelince öğrenebileceğiz."

Telefonu yere çarpıp parçalamamak için zor tutuyordum kendimi.

"Köstebeğin işi olabilir! Araştır Berkan. Araştır ve bana cevaplarla gel."

Telefonu yüzüne kapattım.
     Canımın acısı zaten çok fazlaydı. Umudumu alanın canını alacaktım. Bunun için and içmiştim. Ne sanıyorlardı ki? Bu işin peşine düşmeyeceğimimi? Onların celladı olacaktım. Hem vuranın hem de vurana yardım edenin. Nefes aldıkları her günü zehir edip nefeslerini kesecektim.
   Bir sinirle elimi hastanenin duvarına geçirdim. Canım yanmış mıydı? Tabiki de hayır.
Zihnimin zindanlarında kanayan umutlarım vardı şimdi.
İntihar ediyordu düşünceler. Bırakıyorlardı kendilerini sonsuz boşluğa. Bir tek intikamın intiharına şahit olmadım. Güçlenmek için tutundu bir köşeye.

    Küllerden yeniden doğmuştuk defalarca. Ölüyorduk. Ve bu artık umurumuzda değildi.

     Kayla uyanacaktı ve onunla birlikte bir enkaz gözlerini açacaktı dünyaya. O mavileriyle baktığı her an gözlerinin sonsuza kadar kapanmasını isteyecekti. Onu tekrar hayata bağlayabilecek miydim bilmiyorum. Tek bildiğim eğer silinip gitmek isterse bu hayattan, onu asla bırakmayacağımdı.
    Elimi cebime atıp sigara paketini çıkardım. Her yaktığımda yüreğimin en ücra köşelerinde can çekişmekte olan acılarım dumanda hissediliyordu. Her üflemem de biraz dışarı çıkıyorlardı. Sanki acımı dindirebileceklerdi. Şimdi içim okyanus olsa bu yangının hiç sönmeyeceğini biliyordum. İçimin ateşini bir tek kızımın mavileri, mavi denizleri söndürebilirdi. Oysa o maviler kirlendi. Kan oldu, yok oldu. Oysa mavi kirlenebilir miydi? Kirlenebiliyormuş demekki. En temiz en saf mavi bile, bir gün kötülüğün o soğuk nefesinde kaybolabiliyormuş.
    Telefonumun çalmasıyla irkildim. Arayan Rüya'ydı. Direk hastanenin içine girdim ve açtım.

KURTARMAK UĞRUNA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin