Çok uzun bir bölüm oldu, satır arası yorumlar bırakırsanız çok sevinirim. :)
İyi okumalar...
Burcu odasına geldiğinde kendini yatağın üzerine attı. İçinde ki küçük kız çocuğu çoktan bağıra çağıra ağlamaya başlamıştı, kendisi de hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Ama bir kez ağlamaya başlarsa kolay kolay bu nöbetin geçemeyeceğinin farkındaydı . Göz pınarında bekleyen o bir damla bir kez bağımsız kalırsa, devamını asla durduramazdı. Bu yüzden ağlamayı şu an hiç istemiyordu.
Burcu yatakta sırt üstü döndü ve yanan gözlerini kocaman açıp tavanı izlemeye koyuldu. Ne zaman bunu yapsa ağlama isteği geçerdi fakat bu defa ne yazık ki başarılı olamadı. Bir damla koptu ve saçlarının arasına karıştı.
Şu an kendini ihanete uğramış bir zavallı gibi hissediyordu. Onu ele geçiren bu his saçmalığın tam kendisiydi fakat elinde değildi. Üç yıl içinde hiçbir yarası iyileşmemişti ama zaman onu yeni yeni kendine getirmeye başlamıştı. Ve o kadar zaman az da olsa toparlanabilmişken, Mert ile bu karşılaşma aslında hiç olmamalıydı. "Bangladeş 'e gittiğim güne lanet olsun." demek geldi bir an içinden ama bu kelime topluluğu asla dilinden dökülemedi. Gözlerini sımsıkı yumdu. Onlarca tanecik gözlerinden kayıp, yastığa düştü.
Mert istediğini yapabilme özgürlüğüne sahipti. Onların bir daha birlikte olabilmeleri yaptıkları hata sonrasında neden oldukları faciayla birlikte imkansızlığa mahkum kalmıştı. Burcu onun iyi olmasını istiyordu. Üç yıl içinde, kendisi ölürcesine yas tutarken Mert'in ne halde olduğundan habersiz yaşamıştı. Mert'in eskisi gibi olması dilediği tek şeydi. Ayrı olsalar da Burcu, aşık olduğu adamın başka biriyle de olsa mutlu olmasını isteyecek kadar yüce gönüllüydü. Bu yüzden Sıla denen o kadınla arasında geçenleri ne şekilde olursa olsun sorgulayamazdı. Böyle bir sıfatı asla yoktu. Ama bir kadına dokunduktan, onunla birlikte olduktan birkaç saat sonra bu kadar rahat ve duygusuzca kendi gözlerinin içine bakabilmesi, o kadının yatağından çıkıp kendi evine gelmesiydi asıl canını yakan. Mert'in bu tavrı aslında tam da bu yüzden kendisi için kocaman bir hayal kırıklığıydı.
Yarım saat boyunca hareketsiz tavanı izledikten sonra doğruldu. Odasının banyosuna gitti ve bir müddet öylece aynada ki yansımasına baktı. Yeşil gözleri bir anda kahverengi taneciklere dönüştü. Mert'in bakışlarını görüyordu.
Elini musluğun altına koydu ve avuç avuç suyu yüzüne çarptı. Gözlerinin altında oluşan mor halka ve kızaran burnu onu rahatsız ediyordu. Çekmeceden bir kapatıcı buldu ve yüzüne yedirerek şu an mahvolduğunu belli eden bütün ayrıntılardan kurtuldu.
Burcu, Mira'nın odasına gitti ancak Mira uyuyordu. Odasını toplayan bakıcı kız öğle uykusuna henüz yeni daldığını söyledi. Bununla birlikte odadan ayrıldı ve spor salonuna indi. Onu yoracak ve düşünmesine engel olacak bir şeye ihtiyaç duyuyordu. Bununla birlikte koşu bandının yanına ulaştı ve topuklu ayakkabılarını çıkartıp üzerine çıktı. Koşu bandını en yüksek hıza çıkardı ve ısınma dahi yapmadan son sürat koşmaya başladı. İçinde ki koca kızgınlığı bu şekilde kopartıp atmak istiyordu.
"Bir erkeğin aşık olması ve bir kadının aşık olması çok farklıdır kızım. Bir erkek gerçekten aşık olduğunda, diğer tüm kadınlar onun için artık haramdır. Başka bir kadına bakmak istese dahi asla göremez." derdi kendisine hep babası. Gerçek aşk babasının aşkıydı. Başka bir kadına dokunup, sonra da gelip aşık olduğunu iddia ettiği kadının gözlerinin içine bakmak aşk kavramının içine asla girmezdi.
" Canım çok yanıyor baba. " diye fısıldadı. Keşke yıllar öncesinde babasına her şeyi anlatsaydı. En azından en ızdıraplı gecelerde hayali kollara sarılıp ağlamaz, babasının limanına sığınırdı. "Prensesinin canı çok yanıyor." dedi ve bir damla koptu. Artık çok iyi biliyordu ki hayatında kim olursa olsun onun hep yanında olacak ve asla bırakmayacak tek erkek biricik babasıydı. Keşke hiç büymeseydim diye düşündü. Babasının kucağından hiç inmediği ve babasının burnunu ısırıp prensesim diye sevdiği o yaşlarına dönmek için neler vermezdi ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Affeder mi?
Romance~ Aşk, masumiyetini kirleten kan lekesini affetmedi. ~ Her yer kapkaranlık olduğunda hesaplamayı beceremediğim bir süre boyunca karanlıkta tutsak kaldım. Zifiri bir karanlığın hapsinde belki günlerce ve hatta belki de haftalarca kaldım. Sağ mıydım...