Burcu fincanda ki çayından bir yudum aldı. Kaynar sıvı ağzından yemek borusuna doğru ilerlerken geçtiği yerleri yakıyordu ancak bu onun umrunda değildi. Daha büyük bir yangın çıkmıştı zaten içinde. O yangını körükleyen gerçek acımasızca kendini hatırlatıyordu. Mert hazırlanıp, onlarca gülle o kadının yanına gitmişti. O kadının, ona aşık... Yıllardır ona aşık kadının yanına gitmişti. Belki Sıla'nın hayali bu gün gerçek olacaktı. Burcu orada öylece birkaç lokmayı ağzına tıkarken onlar birlikte olacaklardı.
İhtimaller ve onların beraberinde getireceği gerçekler teker teker zihninde ayaklanırken genç kadın aldığı yudumu midesine ulaştırmayı unutmuş gibiydi. Mantığı ona, mutlu olmak onun da hakkı diye bir hatırlatmada bulundu. Onun bu şekilde duygular hissedecek bir sıfatı yoktu. Sonra kalbi mantığını ezip zirveye tırmanmaya başladı. Sıfatı ve hakkı olmasa da karmakarışık duygular ruhunu istila ederken ondan izin almıyorlardı. Nefesini bıraktı. Kaynar sıvı midesine ulaştı. Sanki aşkı ihanete uğramıştı.
Bıçağı sağ eline yavaşça alırken tüm bedeninde bir sızı yayılıyordu. İçinde çıkan yangın sanki gözlerine yansıyor, koca alevleri görüyor, yandığı ateşin sıcaklığını tüm benliğiyle hissediyordu. Eline aldığı bıçakla kalbini parçalamak istedi. Mert'e geçmişi bu güne bulaştırmayalım demişti. Kendi kalbi yalnızca ona aitken bu sözleri nasıl ona sunabildiğini bilmiyordu. Burcu geçmişten kopamamıştı. Diğer eline çatalı aldı ve önünde duran yiyecekten bir parça ağzına attı.
"Son günlerde çok durgunsun." dedi Kerem. Burcu, Kerem'e döndü. Bir anda masada ki tüm bakışları üzerinde hissetti.
"Bangladeş ve Türkiye 'nin havası çok farklı. Geldiğimden beri üzerimde bir ağırlık var sanki." diyerek saçma sapan bir açıklama sundu. Üzerinde ki durgunluğun sebebi yok olması gerek aşkının yan etkisiydi. İçinde ki kadın koca bir kahkaha patlattı. Onlarca gerçek ve Mert ile arasında yaşanmış sağlam bir geçmiş varken, şu an masada oturan kimsenin bundan haberi yoktu. Onlar o kadar şey yaşamışken, herkes onları yalnızca birkaç hafta önce tanışmış ve mecburiyetten bir arada yaşayan iki insan olarak biliyorlardı. İçinde ki kadın bir kahkaha daha attı.
"Akşam arkadaşlarla toplanalım diyorduk biz de. Bu akşam kendine gelmen için iyi bir fırsat o halde." dediğinde Burcu bir yudum su içti. Bir yerlere çıkmak falan istemiyordu ve konuşmak hatta burada oturmak dahi istemiyordu.
"Akşama çok var Kerem, bakarız." diyerek geçiştirdi.
"Kızım, kırgınlığın falan mı var? İyi görünmüyorsun." diye sordu Ahsen. Kızının suratı yine kireç olmuştu. Bangladeş ona hiç iyi gelmemişti, geldiğinden beri onu sürekli kötü görüyordu.
"Kızı rahat bırakın artık!" diyerek araya girdi Açelya. "Burcu kocaman kız. İyi mi kötü mü olduğunu kendisi bilir." dediğinde Burcu minnetle Açelya ablasına baktı. Bu kadını gerçekten çok seviyor, aynı zamanda o da kendisini çok seviyordu. Açelya 'ysa kimseye belli etmeden Burcu' ya göz kırptı. Henüz küçücük bir bebekken onu gelin diye gözüne kestirmişti. Başlarda Hakan'ı kızdırmak için yalnızca şaka amaçlı olsa da her şakanın altında bir gerçek yattığı gibi, o da bunu gerçekten istiyordu. Üstelik ona göre Kerem ve Burcu muhteşem bir tabloydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Affeder mi?
Romance~ Aşk, masumiyetini kirleten kan lekesini affetmedi. ~ Her yer kapkaranlık olduğunda hesaplamayı beceremediğim bir süre boyunca karanlıkta tutsak kaldım. Zifiri bir karanlığın hapsinde belki günlerce ve hatta belki de haftalarca kaldım. Sağ mıydım...