Burcu ve Mert kliniğin bekleme salonunda otururken, ikisinin üzerinde de yoğun bir tedirginlik vardı. Az önce gelmişlerdi kliniğe ve psikolog direkt olarak Mira'yı konuşmaya almıştı. Mert kardeşinin ne olacağını düşürken, Burcu'nun aklındaysa Sıla denen o kadın vardı. Onu ilgilendirmediğini bilse de dönüp duran düşencelerine engel olamıyordu. Mert eskiden kaşar sevmezdi diye geçirdi içinden. Üstelik o kadar ucuz konuşan ve davranan bir kadınla Mert'in akraba olması da oldukça ilginçti. Ancak düşündüğü zaman aslında bir yönden birbirlerine benziyorlardı. Mert'te, ilk tanıdığı zamanlarda onu oldukça çapkın bir adamdı. Koca üniversitede onunla birlikte olmayan çok nadir kız vardı. Kendisi gecelik değil, saatlik olarak ,malum kız arkadaşlardan değiştiriyordu. Genç kadın kafasını iki yana salladı. Bitirdiği ve bitirmesi gereken onlarca şey varken kalbinin verdiği bu tepki aslında çok yersizdi. Hem mutlu olmak tabi ki de Mert'in de hakkıydı.
Kliniğe baktığında ruhu daha fazla sıkıştı sanki. Her şey, her yer beyazdı ama o bu renge karşı buz gibi bir soğukluk hissediyordu. Genç kadın böyle yerleri hiç mi hiç sevmiyordu.
Doktor Burcu ve Mert'i çağırdığında ayaklandılar. Mert, Burcu'nun dalgın tavırları karşısında istemsizce tedirgin oluyordu. Üzerinde bir durgunluk vardı. Ama bu sanki içine onlarca fırtınayı hapsetmiş bir durgunluktu. Tehlike kokusu alıyordu burnu. Sabah durduk yere bir anda fenalaşmamıştı. Kötü bir şeyler vardı, Mert bunu elbette anlayabiliyordu. Normalde olsa en azından iki kelime diyalog geçerdi aralarında ancak şimdi genç kadının ağzını bıçak açmıyordu. Mert, merak etse de bunu soramadı.
Artık ne soracak ne de daha fazla sevecek hali kalmamıştı aslında.
Psikoloğun odasına girdiklerinde yaşlı adam Mira'ya eğildi ve "Biliyor musun küçük hanım, diğer odada senin gibi tatlı misafirler için çok güzel oyuncaklarımız ve üç tane de çok güzel balığımız var. Görmek ister misin?" dediğinde Mira başını olumlu anlamda salladı. "O halde şu abla seni götürsün." dediğinde, adamın sekreteri hemen gelerek Mira'yı aldı.
"Tekrardan hoş geldiniz." dediğinde doktor, Mert başını salladı. Doktorun olumlu bir şeyler söylemesi tek isteğiydi. Hayatı fazlasıyla berbattı, en azından Mira cephesinden iyi bir şeyler duymak istiyordu.
"Siz gelmeden Bangladeş 'te ki psikolog ile konuştum. Dinlediğimden daha ilginç bir travma." dediğinde, Mert sabırsızlıkla nefesini dışarıya bıraktı. Bu adam sözde en iyi olandı ancak giriş cümlesi bile farklı bir şeyler söylemeyeceğine işaret ediyordu. Bildiği şeyleri sürekli baştan dinlemekse artık sinirlerini bozuyordu.
"Depremde enkaz alınta kaldığı andan sonrasını hatırlıyor. Deprem yaşanırken kafasını bir yerlere çarpmış olmalı, bu sebeple bir travma yaşamış. Annelerin canları pahasına çocuklarını her türlü kötülükten koruyacağı ve her zorluktan çocuklarını kurtaracağı yönünde çok sağlam bir düşünce bilinç altında yer edinmiş. Yüksek ihtimal Elmas Hanım ona böyle bir şeyler anlatmış olmalı. Saatlerce karanlıkta, acı içinde bekledikten sonra ilk gördüğü ve onu kurtaran kişi Burcu Hanım olduğundan da onun annesi olduğuna gerçekten inanıyor. " dediğinde bir süre duraksadı. Kırışıklıklarla dolu yüzünde çok düşünceli bir ifade vardı." Durumu biliyorsunuz zaten. Depremden önceye dair yalnızca gördüğü insanları tanır ancak tanısa bile yaşanmışlıkların bir çoğunu şimdilik hatırlayamaz. İlerleyen zamanlarda hatırlayıp hatırlayamacağı noktası ise kesin değil. Bunun kalıcı bir hafıza kaybı olmadığını düşündüğümüz için hatırlayacağına inanıyoruz ama bunu zaman gösterecektir. "
" Yani hatırlamaya da bilir? " diye sordu Mert.
" Dediğim gibi, zamana ihtiyaç var. O henüz altı yaşında bir çocuk. Hatırlamasa da bu onun hayatı üzerinde çok sarsıcı bir etki yaratmaz açıkçası. Ancak asıl önemli husus bizim için, bu travmanın daha hasarlı sorunları beraberinde getirmemesi. Örneğin okula başladığında, ona okul öncesi döneme dair sorular sorulduğunda hatırlayamaması, çocukluğunun ona çok silik gelmesi Mira'yı daha büyük sorunlara ve sıkıntılara sürükleyebilir. Ya da tam tersi, hatırlamaya başladığında da çok sancılı bir süreç geçirebilir. İlginç ve hassas bir durum. Bu yüzden sizin de benim de onu yakından takip etmemiz ve ona yardımcı olmamız çok önemli. " dedi ve önünde duran çayından bir yudum aldı. Karşısında duran adamın bakışlarından her nedense çekiniyordu. Çünkü adamın gözlerinde gördüğü ,sanki avına saldırmayı bekleyen bir avcının sabırsızlık ve duygusuzluk hissini seziyordu. Belki onun da psikolojik desteğe ihtiyacı vardı." Şimdilik Burcu Hanım'ı annesi sanmaya devam etsin. Özellikle bir arada bulunabilmeniz gerçekten büyük şans. Anne ve babanızın fotoğraflarını büyük özenle saklayın. Eğer bir anda onları görür ve Burcu Hanım'ın aslında annesi olmadığı gerçeği ile karşı karşıya kalırsa bunu kaldıramaz. En azından şimdilik kaldıramaz. Dediğim gibi zaman en çok ihtiyacı olan ayrıntı. "
Doktor, biraz daha Mira'nın hastalığından ve yapılması gerekenlerden bahsettikten sonra, üçlü klinikten ayrıldı.
*****
Ertesi gün pazar olduğu halde ev halkı erkenden uyanmıştı. Demir ailesi pazar kahvaltılarına önem veriyor, bu yüzden mutlaka her pazar sofraya birlikte oturuyorlardı. Onlar için bahçede kocaman bir sofra hazırlanmış ve sofra birçok yiyecek çeşidiyle süslenmişti. Üstelik bu pazar Açelya, Engin ve Kerem' de onlara katılacaktı.
Herkes sofrada yerini aldığında Mira ve Mert'in yeri boş kalmıştı. Mira henüz uyanmamıştı ve uyandırmaya da kimse kıyamamıştı, Mert ise zaten akşamdan kahvaltıya önemli bir işi olduğundan beklenilmemesini söylemişti. Bu önemli iş ise Burcu'nun bildiği kadarıyla tabi ki de o kadındı.
Genç kadın önünde duran her şeyi bin parçaya ayırmak ve sonra da kırıkların arasına ellerini daldırıp kendini paramparça etmek istiyordu. Onun kalbi defoluydu. Onun vicdanı ve söndürmeyi hiç başaramadığı aşk ateşi onun üzerine durmadan saldıran bir canavar gibiydi.
Kahvaltı başladığında sofra da da koyu bir sohbet dönmeye başlamıştı. Burcu 'nun ise durgunluğu hâlâ devam ediyordu. İçinde ard arda koca depremler yaşanırken görüntüsü sakin bir deniz kadar dingindi. Onlar kahvaltı ederken bir anda Mert aşağıya indi. Burcu ona baktığında, siyah takım elbisesi içinde çok yakışıklı görünüyordu. Üstelik saçı başı bu gün bir ayrı hoş görünüyordu, hazırlanmak için çok uğraştığı yani önemsediği çok belliydi.
"Günaydın." dediğinde, herkes karşılık vermişti. Genç adamın heybetli bedeni göreni kendine hayran bırakıyordu.
"Özel bir yere mi oğlum?" diye sordu Hakan. Mert'i ilk gördüğünde sapsarı bir yüzü vardı, geçen zamanlarda az da olsa toparlanmıştı ancak bu gün sanki üzerinde bambaşka bir hava vardı. Daha ilginç olansa yüzünde ona fazlasıyla yakışan muhteşem bir gülümseme yerleşmişti. Hakan, onu bu şekilde görebildiği için gerçekten mutlu oldu.
Burcu ise tüm ruhunu ele geçirmiş hastalıklı bir düzüne duygu karmaşası yüzünden Mert'in depremden sonra ilk defa bu kadar sıcak ve gerçek gülümsediğini fark bile edemedi.
"Özel değil, önemli bir yer diyelim." diyerek yanıtladı Mert. Günler sonra belki de ilk defa kendini iyi hissediyordu. Ancak gideceği yeri söyleyemeyecekti. Yanına elinde bir buket dolusu gülle gelen adamıysa "Efendim, isteğiniz." diyerek gülleri Mert'e uzattı. Bir buketin içinde onlarca kırmızı gül vardı. Mert özenle buketi kavradı. Vedalaşıp arabasına doğru ilerlerken gerçekler teker teker genç kadının zihnine süzüldü.
Mert yalnızca değer verdiği kadınlar için hazırlanırdı. Ve onun için kırmızı güllerin özel bir anlamı vardı, o yalnızca değer verdiği kadınlara kırmızı gül alırdı.
~ Ve bölüm sonu ~
Arkadaşlar, bir soru - cevap bölümü hazırlamak istiyorum. Bu yüzden sizden sorular bekliyorum. Sorular kitapla, benimle ya da sizinle alakalı olabilir. Yaratıcı ve farklı sorularınızı merakla bekliyorum. Lütfen yorum olarak bırakın. 😊😊
Ve bölümü beğendiyseniz lütfen ama lütfen aşağıdaki boş yıldızı parlatın. Rakamlarımız cidden çok düşük. :)
Ve eğer takip etmek isterseniz ;
İnstagram > 99b_batur
Facebook grubu > Burcu Batur Hikayeleri
Beklerim ☺️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Affeder mi?
Romansa~ Aşk, masumiyetini kirleten kan lekesini affetmedi. ~ Her yer kapkaranlık olduğunda hesaplamayı beceremediğim bir süre boyunca karanlıkta tutsak kaldım. Zifiri bir karanlığın hapsinde belki günlerce ve hatta belki de haftalarca kaldım. Sağ mıydım...