Bu gün Ceren Özdemir 'in doğum günü.
İki gün önce de Emine Bulut' un doğum günüydü.
Öldürüldüğü gün de Şule Çet 'in.
Geçen gün stajda bir vajinal doğuma girdim. (Not: Ebe değilim.)
Acilden gönderilmişti ve tuşede yedi santim açıklığı olduğu anlaşıldı. NST'ye bağlandı. Nonstress teste göre kontraksiyonları gayet iyi, yeterli ve düzenliydi, synpitan verilmesine bile gerek kalmadı. Yine nonstress teste göre bebeğin genel durumu da iyiydi, kalp atımı gayet normaldi, taşikardi, bradikardi, erken deselerasyon gibi sezaryen endikasyonu neyse ki yoktu.
Doğum odasına alındı. Gebe benimle yaşıttı. Öncesinde bir abortusu vardı sadece yani bu ilk doğumuydu, ilk doğumların sonrakilere göre daha zor olması beklenir. Ama bu çok ama çok zor bir doğum oldu. Tüm doğumhaneyi ayağa kaldırdı çığlıkları . Bebeğin doğum kanalında kalma süresi uzadı. Oysa amniyon sıvısı çok önceden gelmişti bu yüzden doğumun hızlı ilerlemesi gerekiyordu çünkü enfeksiyon riski vardı. Ebe fundustan bastırdı. Bebeğin kafası çıkamayınca epizyotomi yapıldı. İlacı enjekte ederken bir sıkıntı olduğu için epizyotomi yapılırken uyuşturulamamıştı. Çok zor ilerledi, anne ölüp ölüp dirildi, arkadaşım dayanamadığı için doğumhaneden çıktı.
Ve sonunda canından can koptu, bu defa tiz çığlıklar yükseldi, güzeller güzeli bir kız bebek doğdu.
Annede planlı yapılan epizyotomi dışında bir de fazlasıyla kendiliğinden yırtıklar oluşmuştu. Ecel terleri döktü. Çığlıkları ile tüm katı inletti. Defalarca kez " Dayanamıyorum artık öldürün beni." diye yalvardı. "Annem gelsin." diye dakikalarca inledi.
Bu ölüm gibi anları yaşadığı için bebeğine karşı çok da mutlu ve şevkatli olamayacağını düşünmüştüm. Ama bebeğini ilk uzattıklarında nefes nefese "Canım kızım benim, ben sana kurban olurum. Hoşgeldin. " dedi ve ağlamaya başladı.
Sonrasında dikilmesi yaklaşık kırk dakika sürdü. Kendiliğinden oluşan çok fazla yırtık vardı. Vajinasına, klitoris çevresine ve epizyotomisine dikişler atıldı, başta sayıyordum dikişleri ama bir yerden sonra saymayı bıraktım.
Çok hasar almıştı. Ağrı sızısının olduğunu biliyordum ama aklı kendinde değildi bunun da farkındaydım. Çünkü bebeği alelacele odadan çıkartılıp götürülmüştü. Doğum yaptığı odadan alınıp, diğer odaya götürüldüğünde yanında en son ben kalmıştım. Tam çıkacağım zaman "Benim bebeğim nerede? Niye hemen koştura koştura götürdüler? Gelmeyecek mi?" dediğinde öylece kaldım.
Bebek, bebek odasındaydı. Aşıları ve ilk muayenesi yapılmıştı. Fakat bebek nefes alamıyor, inliyordu. Saturasyonu düşmüştü. Yani taşipne oluşmuştu. Oksijen maskesi takılmış, kan gazı bakmak için kan örneği alınmıştı. Gözetim altında tutulması gerekiyordu, belki de ilerleyen saatlerde yenidoğan yoğun bakıma yollanacaktı. Diğer yandan anne de çok zor bir doğumu geride bırakmıştı. Buna rağmen kendi ile alakalı sorular değil, uğruna ölüp ölüp dirildiği kızı ile ilgili sorular soruyordu.
Annellik buydu değil mi?
Ona yalan söylemem etik değildi ama doğruyu söylemek de istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Affeder mi?
Romance~ Aşk, masumiyetini kirleten kan lekesini affetmedi. ~ Her yer kapkaranlık olduğunda hesaplamayı beceremediğim bir süre boyunca karanlıkta tutsak kaldım. Zifiri bir karanlığın hapsinde belki günlerce ve hatta belki de haftalarca kaldım. Sağ mıydım...