Prologue ❀ 3

8.5K 596 185
                                        

Gizemli bir Güneş ışığı, cam kırıklarında parçalanıp karışıyordu odanın zehirli karanlığına. Pencerenin dışındaki demir parmaklıkların genç kızdan almadığı tek şeydi bu, Güneş ışığı. Özgürlüğünü, varlığını, yaşama sevincini çok uzun zaman önce bu odaya onunla birlikte kapatmışlardı.

Yavaşça araladı göz kapaklarını, kirpiklerinde dağılıyordu sanki Güneş. Hala her ayrıntıyı hatırlıyorum, diye düşündü. Hiç unutamam ki.

Normal bir sabahtı. Kahvaltı etmişlerdi ailesiyle birlikte. Sonra abisi Jiminle beraber bahçede oyun oynamaya gitmişlerdi. Hava çok güzeldi ve güzel çimler vardı bahçedeki gölün kenarında.. Jimin, eğilerek suyu kaldırmıştı elleriyle. Parmaklarına nufüs eden her su tanesi değişik şekillere bürünüyor, Jisoo'nun heyecanla erkek kardeşini izlemesine neden oluyordu. Jimin, Jisoo'nun bakışlarını fark ettiğinde gülümsedi. Onu mutlu etmeyi seviyordu.

İkisi, eğlenerek oyun oynarken sarayda olanlardan habersizlerdi. Mutlu bir gündü, ta ki akşam olup Jisoo saraya geri döndüğünde zorla kolundan tutup bir odaya hapsedilene kadar. 'Güçsüzsün.' denilmişti genç kıza. 'Sarayımıza, asaletimize yaraşmayacak derecede güçsüzsün.'

Yapamıyordu. Jisoo hiçbir zaman Jimin gibi olamamıştı. Asil ve kolay bir şekilde suyla oynayamıyordu. Suyu bükemiyordu. Bu bir kraliyet hanedanının üyesi için, utanç vericiydi. Tüm Dünya'ya küçük kızın nehre düşüp boğularak öldüğü haberi yayıldığında, Su Krallığında bir süre yas tutulmuştu. Kraliçe sahte gözyaşlarını serpmişti etrafa ve kralsa umursamaz pişmanlığını dökmüştü ortaya. Jisoo, biliyordu. Ölümü için çalınan çanları duymuştu ve defalarca yumruklamıştı duvarı. O buradaydı işte, O ölmemişti ki!

Fakat, yıllar geçtikçe anlıyordu. Bunun ölümden bir farkı yoktu. İnsanlar doğru söylüyordu, Jisoo ölmüştü. Yaşaması bir şey ifade etmiyordu.

Odanın kapısı sertçe açıldığında Jisoo yattığı yerden irkilerek doğruldu. Görevli, sabah kahvaltısını getirmiş olmalıydı. Bakışlarını kapıya çevirdiğinde gözleri şaşkınlıkla aralandı. Bu bir görevli değildi, açıkcası önceden hiç görmemişti bu adamı. Arkasında birkaç kişi daha duruyordu ve üzerlerinde Ateş Krallığının arması vardı. Jisoo'nun şaşkınlığı katlanarak artıyordu.

Karşısında parmakları arasında yaktığı büyük alevlerle duran, Ateş Krallığı'nın veliaht prensi Kim Taehyungtu.

****

Umarım kurgu kafanıza oturmaya başlamıştır. Ve açıklama getireyim, evet onlar bükücü 😂😂

pied piper ❅ bts•bp ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin