Ateş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Jisoo," dedi Taehyung elindeki çatalı yavaşça masaya bırakırken. Jisoo ile beraber öğle yemeği yiyorlardı. Aslında, Jisoo ilk geldiğinde bütün öğünlerde birlikte yemek yerlerdi ama sonra Taehyung'un işleri dolayısıyla bu olay biraz aksamıştı, son günlerdeyse genç prensin bilmediği bir sebepten birbirlerini doğru düzgün görmez olmuşlardı. Dikdörtgen uzun masanın baş köşesinde Taehyung oturuyordu ve hemen çaprazı da Su Krallığının biricik prensesine ayrılmıştı. Evet, artık orası Jisoo'nun yeriydi. "Nedense son zamanlarda benden kaçıyorsun gibi hissediyorum." diye devam etti Taehyung. Dudakları istemsiz bir şekilde kıvrılmıştı. Jisoo zorlukla ağzındaki yemeği yuttu ve gülümsemeye çalıştı.
"Hayır, tabii ki." dedi. "Sadece sen çok yoğunsun ve rahatsız etmek istemedim."
Taehyung tam olarak inanmış olmasa da omuz silkti. Jisoo'nun kendi kendine vakit geçirmesine de izin vermesi gerekiyordu. Belki de yalnız olmayı özlemişti. En azından Taehyung böyle düşünüyordu. "Bana biraz yaklaşsana."
"Ne?" Genç kız gözlerini kırpıştırdığında Taehyung hafifçe güldü ve Jisoo'nun sandalyesini kendine doğru çekti. Genç kız sandalyeye birlikte yavaşça Taehyung'a yaklaşmıştı. Gözleri heyecandan ve şaşkınlıktan kocaman olurken yanaklarını pembelikler süsledi. Taehyung ani haraketlere bayılıyor olmalıydı.
Genç adam, Jisoo'nun kucağında birleştirdiği ellerini ayırdı ve sağ elini avuçları arasına aldı. "Düşündüm ki biraz daha pratik yapmalıyız. Sonuçta bir şeyler yapabildiğinin farkına vardık. Devamını getirmek gerekir." Gözlerini Jisoo'nun güzel ellerinden ayırmış ve gözlerine dikmişti. "Sence de öyle değil mi?"
"Ben bundan pek emin değilim, Taehyung."
"Hala korkuyor musun?" Gülümsemesini bozmadan derin bir iç çekti. "Korkulacak hiçbir şey yok. Sadece bana güven. Tek istediğim bir şeyler yapmaya çalışman. Gözünü kapat ve hisset. Hayal et. Bir şeyler olacaktır."
"Anlamıyorsun," diyerek kafasını iki yana salladı Jisoo. "Geçen seferki sadece bir tesadüftü. Ben bunu milyonlarca kez denedim ama olmadı. İşe yaramıyor."
"Çünkü yanlış şeyi hayal ediyorsun." Jisoo kaşlarını çatarken Taehyung bir elini onun elleri arasından çekti ve gözünün önüne gelen saçlarını arkaya attı. Sanki bir sır veriyormuş gibi kulağına doğru eğildi. Aslında bir sır veriyordu da.. "Ellerinin arasında suyu hissetmeni istemiyorum. Hayır, istediğim bu değil." Taehyung'un sıcak nefesi genç kızın yanağını esir ederken o bundan rahatsız olmuşa benzemiyordu. "İstediğim şey damarlarında dolaşan ateşi hissetmen ve parmaklarının arasında yalnızca ateşi oluşturman."
Jisoo gözlerini kaldırıp Taehyung işe göz göze geldi. Onun ciddi bakışlarını görmekse genç kızı afallatmıştı. Ama sonra bu saçma durumdan sıyrıldı ve gülmeye başladı. "Ateş mi? Benim ateşle ne alakam olabilir ki? Ben Su Krallığının prensesiyim."
