10 ❀ 'Air'

5.2K 466 265
                                    

The Pierces - Secret

Hava Krallığı, her zaman diğer krallıklardan farklı olmuştu. Bilgeler diye de adlandırılırlardı çünkü halkın ve sarayın çoğunluğu gerçekten zeki ve çalışkan insanlardı. Hava Krallığıyla ilgili, birçok farklı şey görebilirdiniz. Mesela onlar, bükücülük yeteneklerini daha iyi sergilerlerdi. Sadece sokakta yürürken bile etrafta uçarak dolaşan çocuklarla karşılaşabilirdiniz.

Kim Namjoon ise daha yeni kral olmasına rağmen zekasını çok iyi bir şekilde belli ediyordu kuşkusuz. Değiştirmek istediği çok şey vardı. İnsanlar arasındaki sınıf farkını kaldırmak istiyordu. Daha adaletli, çekilebilir ve insanların seveceği bir dünyaya ihtiyaç vardı ona göre. Ve bunu sağlamak için gerekirse kendi kardeşlerini bile öldürürdü. Bunu sağlamak için gerekirse, Min Yoongi gibi bir adamla iş birliği yapabilirdi.

"Hoşgeldin hyung," dedi Namjoon abisini içeri girerken gördüğünde.

Hayatı boyunca güvendiği tek kişi Seokjindi. Jin, Namjoon'dan büyüktü ve gerçekte veliaht prens oydu. Kral olacaktı. Ama Jin bunu biraz bile istemiyordu. O Kral olmak için doğmamıştı. Ruhunda, kalbinin derinliklerinde böyle olmadığını biliyordu. O, bir yere bağlı kalmadan özgürce yaşamayı istiyordu. Sevdiği kadınla evlenmek istiyordu, kraliyet ailesinin onu evlenmesi için zorladığı bir kadınla değil.

Babasına bunu dile getirdiğinde durum pek iyi olmadı. Babası onun Hava Krallığındaki gelmiş geçmiş en işe yaramaz prens olduğunu söylemişti. Nasıl bir veliaht prens, kral olmaktan vazgeçerdi? Bu çok büyük bir utanç kaynağıydı. Böylece Jin başkentten sürüldü.

Namjoon, abisinin ona veda ederken söylediği sözleri hala hatırlıyordu. "Seni seviyorum Namjoon," demişti. "En başından beri kral olması gereken sensin. Eminim ki; bilge, adaletli ve halkını en iyi şekilde yöneten bir kral olacaksın. İsmin bu şekilde kazınacak tarihe." Sonra Namjoon'un göz yaşlarını silmiş ve sımsıkı sarılmıştı ona. Namjoon, abisi gitsin istemiyordu. Onsuz bu saçma sarayın koridorları o kadar boş ve o kadar boğucuydu ki..

Rose ve Namjoon, uzun bir süre Jin'in özlemini çektiler. Canları yandı ama yine de sessiz kalmak zorunda kaldılar. Taa ki, babalarının ölüp Namjoon'un tahta geçtiği o ana kadar. Genç adamın o tahta oturup, tacını başına yerleştirir yerleştirmez yaptığı ilk şey; abisini saraya getirtmekti.

Ve, sonrasında hep beraberdiler. Namjoon, her sorunu Jin'e danışırdı ve onunla eğlenmeyi seviyordu. Kısacası, Namjoon için Seokjin herkesten daha kıymetliydi.

"Selam Namjoon," dedi Jin etrafı süzerken. "Vay canına, yine koltuk takımlarını değiştirmişsin. Bu renk daha da açmış odayı. Acaba yemek mi yesek?"

Namjoon gülerek tahtından inmiş ve kolunu abisinin omzuna atmıştı. "Tabi ki yeriz, hyung. Ama öncelikle konuşmamız gereken bir şey var."

"Neymiş o?" dedi Jin merakla.

Namjoon iç çekti. "Hyung, yardımına ihtiyacım var. Bu konuda senden başka kimseye güvenemem."

Jin'in merakı daha da artarken, birlikte koltuklara yerleştiler ve Namjoon aradaki gerginliği daha da uzatmadan devam etti. "Ateş Krallığı'na girecek bir casusa ihtiyacımız var. Orada bir kız var. Su Krallığı'nın prensesi Jisoo, Jimin'in kardeşi. Onu bahane ederek Su Krallığını da arkamıza aldık. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, o kız umrumuzda bile değil. Tek isteğimiz Ateş Krallığı'nın neler yapacağını önceden bilip, onlardan birkaç adım önde olmak." Duraksayarak derin bir nefes aldı. "Abi, senden, Ateş Krallığındaki casusumuz olmanı istiyorum."

***

Rose derin bir nefes alarak, siyah ceketinin kapüşonunu kafasına geçirdi. Fazla tanınmak istemiyordu, çünkü bugün Lisa'yı ziyarete gelmemişti. Ne ironi ama, diye düşündü. Kendi evlerinden çok burada zaman geçiriyordu. Bir süre daha pencereden dışarıyı izlemeyi sürdürdü.

"Majesteleri,"

Kendisine seslenen görevliyi gördüğünde yanına doğru ilerledi. Görevli konuşmaya devam etti. "Beni takip edin lütfen."

Rose başıyla onaylayarak adamın arkasından ilerlemeye devam etmişti. Kocaman siyah ve gümüş süslemelerle kaplı bir kapının önünde durduklarında görevli kapıyı açarak geri çekildi. "Prensimiz sizi bekliyor."

Rose gerginlikle, bu gerginlik kesinlikle bu adamla ne zaman karşılaşsa aralarında geçen garip diyaloglardan kaynaklanıyordu, içeriye girdi. Yoongi, bir duvarın tamamanı kaplayan camın önünde durmuş, viskisini yudumluyordu. Rose geldiğini fark ettirmek adına hafifçe öksürdü ama Yoongi tepki vermemişti.

"Manzara güzel, değil mi?" dedi Yoongi iki dakika kadar sonra.

"Evet, öyle." Rose'un şaşkınlığı sesine yansımıştı. Bu adam kesinlikle çok garip diyordu içinden.

"Buraya gerçekten çok sık geliyorsun." diyerek elindeki bardağı sehpaya koydu Yoongi. Genç kıza doğru dönerek birkaç adım atmıştı. "Burada senin için bir oda mı ayarlatsam?"

"Gerek yok," dedi Rose yerinde kıpırdanarak. Şu konuşma bir an önce bitsin istiyordu. "Size abimden bir haber getirdim."

"Neymiş?" diyerek kollarını göğsünde kavuşturdu Yoongi.

"Casusu ayarladı. Jin oppa, bizim Ateş Krallığındaki casusumuz olacak."

"Güzel," dedi Yoongi tebessüm edip, kafasını yana eğerek. "Ona istediği kişiyi casus yapabileceğini söylemiştim. Namjoon'a güveniyorum. Ama yine de.." Birkaç adım daha atarak Rose'un tam önünde durdu. "Ufak bir ricam olacak."

Rose kafasını aşağa yukarı sallayarak, devam etmesini işaret ettiğinde Yoongi'nin gülümsemesi büyümüştü. "Yakın zamanda yapılacak olan balo için, partnerim olur musun?"

××××

Bir dahaki bölüm balo var, hadi birlikte eğlenelim! 😂😂

Merak ettiğim bir şey var, siz hangi krallıkta olmak isterdiniz?

pied piper ❅ bts•bp ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin