Medya; Chungha - Gotta Go
"Jimin?" Genç kral, odasının kapısı tıklandığında tişörtünü hızla üstüne geçirmiş ve oturduğu koltuktan kalkmıştı. Günlerdir Jennie ile sadece yemek yerken görüşüyorlardı. Jennie tüm gün odasından çıkmıyordu, Jimin ise onun yanına uğramak yerine saray ve ülke işleriyle ilgileniyordu. Bu yüzden de Jennie'nin Jimin'in odasına gelmesi, şaşırtıcıydı.
"Gel," dedi Jimin. Jennie, yavaşça kapıyı aralamış ve odanın ortasında dikilerek kendisini bekleyen Su Kralına bakmıştı.
"Biraz konuşabilir miyiz?"
"Tabii," dedi Jimin pencerenin önündeki koltuklara yönelirken. "Konuşalım." İkisi de koltuklara oturduklarında Jimin merakla genç kıza bakmaya başladı.
Jennie derin bir nefes aldı. "Sen kötü biri değilsin, Jimin. Geçen sefer söylediklerim için özür dilerim." Göz göze geldiklerinde Jimin devam etmesi için başını aşağı yukarı sallamıştı. "Bak," dedi. "Bunu yapmak zorunda değilsin. Ateş Krallığı berbat şeyler yaptı biliyorum. Ama böyle olmak zorunda değil. Tarihteki tüm savaşlarda masum insanlar öldü ve bir sonuca varılamadı. Jimin, başka bir savaşa daha gerek yok. Taehyung acımasız ve inatçı ama bir şekilde onu buna ikna edebilirsek-"
Jimin hafifçe güldü. "Taehyung'u bir şeye ikna etmek mi? Dünya üzerinde bunu yapabilecek biri yok biliyorsun değil mi Jennie?"
Jennie omuz silkerek gülümsedi. "Yanılmıyorsam biri var." Jimin kaşlarını çattığında Jennie konuşmaya devam etti. "Kız kardeşin, Jisoo."
Jimin kafasını iki yana sallayarak koltuktan kalkmaya yeltendiğinde Jennie onun kolundan tutmuş ve yerine oturmasını sağlamıştı. "Hepimiz bir olarak onu ikna edebiliriz. Eskiden Taehyung ile yakındınız."
"Şimdiyse Taehyung'un en büyük düşmanı benim." dedi Jimin ciddiyetle. "Benden nefret ediyor ve duygularımız karşılıklı."
"Senden nefret etmiyor. Onu çok iyi tanıyorum, Jimin. Senden nefret etmiyor. Taehyung kaybolmuş durumda, içeride bir yerlerde." Genç kız, bileklerini açarak hala orada olan izleri gösterdi. "Senin yanına gelmeden önce beni hapsetmişti. Kurtulmak için üçüncü katın penceresinden bir iple inmem gerekti ve o sırada bileklerim kesildi. Ondan ben de nefret ediyordum, etmeliydim. Ama sen de çok iyi biliyorsun ki, Taehyung şuan gerçek Taehyung değil. Senin en yakın arkadaşın ve benim abim oralarda bir yerde. Onu bulabilirsek, savaşa gerek kalmaz."
"Haklı olabilirsin." diyerek arkasına yaslandı Jimin. "Ama bunu yapamam. Ateş Krallığının yanında olmam demek ülkeme ihanet etmem demek. Yıllardır Ateş Krallığı dört krallık içinde en baskını ve bundan en çok etkilenen kim biliyor musun? Biz. Ticaret yapmak için gelen tüccarlar ya da vergi almak için gelen Ateş Krallığı askerleri en küçük bir aksaklıkta köyleri yakıp yıkıyorlar. Ailelerin çocuklarını kaçırıp, çocukları bir askere dönüştürüyorlar. Ateş Krallığına ait birer makine gibi. Masum insanlar öldü diyorsun. Masum insanlar hala ölüyor, Jennie. Buna bir dur demezsek boş yere ölmüş olacaklar."
"Jimin.. Ben.."
"İyi niyetli olduğunun farkındayım." İç çekerek yanında oturan genç kızı biraz daha kendine çekmiş ve Jennie'nin yanağını avcu arasına alarak hafifçe okşamıştı. "Taehyung'u ikna etmeyi başarsak bile acımasızlık Ateş Krallığının genlerinde var. Atalarım boş yere ölmedi Jennie. Üzgünüm, bunu yapamam."
Jennie yutkunup başını yere eğerken Jimin genç kızın saçlarına ufak bir öpücük bırakıp odadan çıkmıştı.
***
"Jennie hala burada," dedi Yoongi. Klasik toplantılarından birini yapıyorlardı. Kraliyet odasındaki geniş masaya oturmuşlardı. Yoongi çayına dokunmamıştı bile. Tek istediği şu toplantıyı bitirip Toprak Krallığına geri dönmekti. "Onunla ne yapacaksın?"
"Hiçbir şey." dedi Jimin omuz silkerek. "O sadece misafir. Sadece bir süre daha benimle kalması gerekiyor."
"Çok garip," dedi Namjoon gülerek. Yan tarafta duran porselen çaydanlıktan bir fincan daha çay almıştı ve sürekli lokumlardan yiyiyordu. Kendini bir sinema filmi izliyormuş gibi hissetmekten alıkoyamıyordu. "Ateş Krallığının prensesi Su Krallığında, Su Krallığının prensesi Ateş Krallığında.. Ah tabi, Hava Krallığının prensesi de Toprak Krallığında." Aklına gelen şeyle muzipçe gülümsedi. Sadece Yoongi'yi sinir etmek istiyordu. "Ben de Lisa'yı almalıyım demek oluyor bu, ne dersin Yoongi?"
Yoongi sinirli bakışlarla Namjoon'a baktığında Namjoon gülmüş ve arkasına yaslanmıştı. Jimin kafasını pencereye çevirdi. Jennie'nin söyledikleri kafasını karıştırmıştı.
Yoongi ve Namjoon gittikten bir saat kadar sonra Jimin kraliyet odasından dışarı çıktı. Hava çoktan kararmıştı ama akşam yemeğine yarım saat kadar vardı. Gidip yeniden Jennie ile konuşmayı planlıyordu fakat bir anda boğazında hissettiği el buna engel olmuştu. "Park Jimin," dedi Jimin'i arkadan yakalamış olan ses. "Jennie nerede?"
***
"Sana inanamıyorum, Jungkook." dedi Taehyung. Tüm gün boyunca Taehyung'un odasındaydılar. "Bana ihanet ettin. Ne için? Taht için mi?" Jungkook, tüm gün boyunca koltuğa oturmuş ve Taehyung'u dinlemişti. Suçlu olduğunun farkındaydı. Taehyung'a ihanet etmiş olabilirdi ama ülkesine ihanet etmemişti. Evet, geç olmuştu ama sonunda bir şeyleri anlamıştı. "Sen nasıl bir prenssin?" diye bağırdı Taehyung. Jungkook bakışlarını yerden ayırmıyordu. "Babamız senin bu yaptığından utanç duyardı."
Jungkook ilk defa bakışlarını yerden kaldırmış ve Taehyung'un gözlerine bakmıştı. Ardından aniden ayağa kalktı ve Taehyung'un yakalarından kavrayarak sinirle konuştu. "Babamız mı?" dedi tıslarcasına. "Bana bir kez bile sarılmayan, bir kez bile saçımı okşamayan, annemle olmayı istediği halde ona bir hizmetçiymiş gibi davranıp onu üzüntüden öldüren babamız mı?! Seni hiç olmadığın bir savaş robotu haline çeviren babamız mı?! Sence onun benden utanması umrumda mı? Aksine gurur duysaydı ben kendimden utanırdım."
"Jungkook." dedi Taehyung dişlerini sıkıp, Jungkook'un yakalarına sarılmış ellerini iterken. "Haddini aşma."
"Ben hiçbir zaman tahtı istemedim Taehyung. O tacı kafam da istemedim. Hala da istemiyorum. Tek istediğim mutlu olmaktı." Jungkook, parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. "Tek istediğim sevdiğim kişi ile olabilmekti. Güzel bir hayatımın olmasıydı. Şu sarayın duvarlarının arasına sıkışmamaktı." Nefes nefese kalmış gibi derin bir nefes aldı. Taehyung kaşlarını çatmıştı. "Beni Yoongi'nin karşısında korumadın. En yakın arkadaşın senin için neler düşünüyor biliyor musun? Sonuna dek çabaladım. Ama en sonunda seni öldürmemi istediklerinde geç de olsa anladım. Taehyung, onlar kendi ülkemizi koruyacağız, dünyaya barış getireceğiz bahanesi altında Ateş Krallığı'nı yıkacaklar ve topraklarımızı elimizden alacaklar."
"Senin sevdiğin birisi mi var?"
Jungkook kurumuş dudaklarını yalayarak ıslattı. "Bu konuyu sonra-"
"Benim bundan neden haberim yok?"
"Acaba neden yok?" dedi Jungkook gülerek. "Ne yapsaydım? Bir salak gibi beni takmayan abime sevdiğim kızı mı anlatacaktım?Dinle, Taehyung. Onlara karşı bir plan yapmamız gerek. Boş oturamayız. Bir şeyler yapmalıyız."
Jungkook adımlarını kapıya yöneltmişti. "Ama yapmadan önce sen şu egoist ve acımasız kral tavırlarından ve babamı kendine örnek almaktan vazgeçmelisin. Yoksa, Su, Hava ya da Toprak Krallığına gerek kalmadan kendi sonumuzu kendimiz getireceğiz."
××××
Hemen atmamı istediğiniz için hızlıca yeni bölümü yazdım~ Yanlışlarımı kontrol edemedim, akşam edeceğim. Şimdilik bir yazım yanlışı görürseniz görmezden gelin lütfen ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pied piper ❅ bts•bp ✓
FanfictionAteş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...