Monsta X - As I Told You
Gökyüzündeki bulutlar teker teker döküyordu damlalarını.. Şimşekler çakıyor, korkutacak derecede gürlüyordu karanlık. Su Krallığı nadiren gördüğü bir olayı yaşıyordu. Hava uzun süredir ilk defa günlük güneşlik değildi. Yağmur bir kılıç gibi sertçe buluşuyordu yeryüzüyle, kimse cesaret edemiyordu dışarıya çıkmaya. İki saniye dışarıda kalmak bile sırılsıklam ederdi insanı. Bugün hava olacakları biliyormuş gibi, diğerlerini uyarıyordu sanki.
Akıl almaz bir intikam olayına dönüşmüştü şimdi her şey. Jimin, Taehyung'u yenmek için farklı bir yola adım atmıştı. Ve gerçekten önemli olan şey, artık anlaşılmıştı. Jisoo'nun Ateş Krallığında olması önemli değildi, Su Krallığına ne olacağı önemli değildi. Kraliyetin saygınlığından eser kalmamışken önem verilen tek şey; Taehyung'u yenmekti.
"Sarayı beğendin mi?" dedi Jimin. Jennie ile beraber Su Krallığı'nın güzel sarayının koridorlarında yürüyorlardı. "Sizinki kadar gösterişli olmasa da.."
"Fazla gösterişli olan yerlerden hoşlanmam." diyerek omuz silkti Jennie. "Burası gayet ideal bir yer."
Jimin gülümsemişti. Jennie burayı severse onu burada tutmak daha kolay olurdu. Sevmezse bile onu burada tutacaktı zaten ama zorlamanın bir anlamı yoktu. En azından şuanlık..
"Yine de Jimin," diyerek duraksadı Jennie. "Buraya gelmemin iyi bir fikir olup olmadığından emin değilim. Jisoo hala Ateş Krallığında ve benim de buraya gelmem işleri daha da karıştıracak."
"Bunun için endişelenme." diyerek duraksadı ve Jennie'ye baktı Jimin. "İşler çoktan karıştı."
"Ama yine de-"
Jimin genç kızın konuşmasına fırsat bırakmadan onu belinden tutarak merdivenlere yönlendirdi. "Hadi sana odanı göstereyim. Akşam yemeğine dek biraz dinlenirsin."
***
Jennie Jimin'in kendisi için gösterdiği odada öylece oturuyordu. Oda, en üst kattaydı ve büyük pencereleri vardı. Manzarası gerçekten çok güzeldi ama Jennie gök gürültüsünden ve sürekli çakan şimşeklerden fazlasıyla korktuğu için panjurları sonuna dek indirmişti. Oda genişti. Giysi bölümü ve banyo haricinde, bir oturma takımı ile rahat bir yatağı vardı. Fakat, Jennie kendini hiç rahat hissetmiyordu. Çok yabancı bir yerdeydi ve bu yabancı yere karşı bir güven duygusu bulunmuyordu içinde. Derinlerden bir ses kaçıp gitmesi için yalvarıyordu. Jennie sakinleşmek için hızlı nefesler alarak ayağa kalktı. Jimin ile konuşması gereken şeyler vardı. Burada böylece oturup bekleyemezdi.
Odadan çıktı ve yavaş yavaş ikinci kata indi. Jimin bir sorun olursa diye kendi odasını da göstermişti. Jennie buna şükrederek dikkatli bir şekilde koridorları aşıp, Jimin'in odasının önüne gelmişti. Elini yumruk yapıp kapıya tıklamak için uzanmıştı ki, odadan gelen bazı sesleri duymuştu. İçeride Jimin haricinde başka birileri de vardı. Jennie, önemli bir toplantı ya da görüşme yaptıklarını düşünerek içeriye girmekten vazgeçip geri çekiliyordu ki bir anda kapı açılmış ve içerideki tüm gözler Jennie'ye çevrilmişti.
Jennie şok içerisinde odada öylece duran kişilere baktı. Bu çok mantıksızdı. Onların burada ne işi vardı ki?
"İçeri gelsene Jennie," dedi Yoongi alayla. "Sanırım artık senin de neler olduğunu bilmen gerek."
Jennie istemsizce içeri doğru birkaç adım attığında Jimin odanın kapısını kapatmıştı. Namjoon koltuklardan birine yerleşmiş elindeki kahveyi içiyor, Yoongi ise duvara yaslanmış ve kollarını göğsünde kavuşturmuş şekilde Jennie'yi izliyordu. Jennie'nin odasının aksine bu odanın perdeleri bile kapatılmamıştı ve sürekli çakan şimşek karanlık odayı en geç iki dakikada bir aydınlatıyordu.
"Siz," dedi Jennie zorlukla. "Ne yapıyorsunuz burada?"
Namjoon istifini bozmadan kahvesinden bir yudum daha alırken, Yoongi Jennie'ye doğru birkaç adım atmıştı. Jennie özel olarak Jimin ile konuşup neler olduğunu ondan duymak istiyordu ama şu an buna cesaret edemiyordu.
"Sıradan bir iş görüşmesi yapıyoruz aslında," diyerek omuz silkti Yoongi. "Çok önemli bir şey yok."
Yoongi eğlenceli bir ses tonuyla konuştuğunda Jennie sinirlerinin daha da zıpladığını düşünüyordu. En başında güvenmemeleri gerekirdi. Hiçbirine güvenmemeleri lazımdı. Aptallar, diye düşündü. Ateş Krallığı'na ihanet etmeye nasıl cüret ederlerdi?
"Sen," dedi ateş saçan gözlerini Yoongi'ye dikerek. "Taehyung'un en yakın dostlarından birisin. Ona nasıl ihanet edersin?"
"O, hiçbir zaman benim dostum olmadı." diyerek omuz silkti Yoongi. Çok normal ve sıradan bir şey hakkında konuşuyor gibiydi. "Taehyung'un kurallarını koyduğu adaletsiz dünyada kendi ulusum için savaşmayacağımı mı düşünüyorsun Jennie? Her şey senin gördüğün kadar toz pembe değil. Ateş Krallığı'nın tüm kralları bencildi, sadece kendilerini ve halklarını düşündüler. Diğerlerini ölüme terk ettiler. Taehyung tahta geçtiğinde işler çok daha berbat hale gelecek. Buna artık göz yummayacağım."
Jennie şaşkınlığın ve sinirin bedenini ele geçirdiğini hissederken, yumruklarını sıkmıştı. "Sen şerefsizin tekisin."
Yoongi güzel bir kahkaha attı. "Öyle olsun. Ülkeni ele geçirdiğimde, önümde diz çökmek zorunda kalacaksın. Bakalım o zaman da aynı şeyi söyleyebilecek misin?"
Jimin; Jennie ve Yoongi arasındaki gerginliğin müdahale etmese çok daha büyük bir seviyeye geleceğini fark etmişti. Ve bu istediği son şey bile değildi çünkü Jennie'yi burada tutmalıydı. Odanın kapısını açıp, koridorun sonundaki görevlilere seslendi. "Jennie'ye odasına dek eşlik edin."
Görevliler gelip Jennie'nin iki kolundan tuttuğunda genç kız öldürücü bakışlarını son kez Yoongi ile buluşturmuş sonra da arkasını dönerek görevlilerin onu odadan dışarıya çıkarmasına izin vermişti. Sessiz ve sakin bir şekilde koridorun sonuna dek yürüdüklerinde, Jennie parmakları arasında oluşturduğu alev toplarından birkaçını sağ taraftaki görevlinin karnına isabet ettirmişti. Görevli inleyerek kendini yere attığında Jennie, soldaki adamın kolundan tutup yere yapıştırmış ve alev toplarını sırtına yönlendirmişti.
Jimin, Yoongi ve Namjoon sesleri duyup koridora çıktığında Jennie çoktan merdivenlerden inmeye başlamıştı. Üçü koşarak onu takip etmeye başladıklarında, Namjoon elleriyle bir rüzgar oluşturarak havalanmış, hızlı bir şekilde uçarak Jennie'nin tam önünde durmuştu. Jennie kırmızı gözleriyle Namjoon'a bakıp alaycı bir gülümseme sunmuştu. Avucunun arasında duran ateşi tereddüt etmeden Namjoon'a yönlendirdiğinde Namjoon kollarıyla bir çarpı işareti yapıp kendisine kalkan oluşturmuş, hava sayesinde alevlerin yanından geçip gitmesini sağlamıştı. Jennie, hızlıca bir alevin Namjoon'un koluna isabet etmesini sağladığında Namjoon'un kalkanı da bozulmuştu.
Jennie vakit kaybetmeden koşmaya devam ederken üzerinde koştuğu merdivenlerin birkaç basamağı Jennie ile birlikte havalanmıştı. Jennie korkulu gözlerle Yoongi'ye baktığında Yoongi gülümsemiş ve toprak parçasını kendine doğru çekmişti. Jennie pes etmeyerek güçlü alevlerini Yoongi'ye doğru yönlendirdiğinde Jimin aralarında sudan oluşan bir duvar örmüş, alevlerin Yoongi'ye isabet etmesini engellemişti. Yoongi, Jennie'nin üzerinde durduğu basamakları tam önünde indirdiğinde Jennie geriye doğru düşmüştü. Sırtında ve belinde hissettiği acıyla ufak bir çığlık atarken, Yoongi ve Jimin onu kollarından tutarak ayağa kaldırmışlardı.
"Kaçmaya çalışman," demişti Yoongi. "Aptalcaydı Jennie. Öğrenmen gereken çok şey var."
Jennie hafifçe gülümsemiş ve ellerini Jimin'in ve Yoongi'nin kollarına yerleştirdikten sonra, avuç içlerini belli bir sıcaklığa ulaştırmıştı. Bu tıpkı kollarını oldukça sıcak bir demirle yakmak gibiydi. İkisi de çığlık atarak yere düştüğünde Jennie elini onlardan çekmiş ve çıkışa doğru koşmaya başlamıştı. Kapıların açılması için yine alevlerini kullanacaktı ki, bir anda ellerinin arasındaki ateş kaybolmuştu. Parmaklarını oynatıp, oluşturmaya çalışsa da işe yaramıyordu.
"Buradan kaçman anlamsız," dedi bir ses. "Burada kalacaksın."
×××
Baktım gibi Melliflouslarımın yb beklemekten ciğeri solmuş ben de 1000 kelimelik bir yb attım :')
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pied piper ❅ bts•bp ✓
FanficAteş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...