4 ❀ 'Water'

5.7K 511 308
                                    

Hwarang OST - Dangerous Sign

Güneş doğmak üzereydi. Gökyüzünün en karanlık olduğu, yıldızların en çok parladığı saatlerdi. Su Krallığı uykudaydı. Taehyung ve beraberinde getirdiği adamları Toprak Krallığının veliaht prensi Yoongi sayesinde yer altındaki tünellerden gidebildikleri kadar gitmiş ve Su Krallığının sınırını geçmek zorunda kalmadan, içine dalmışlardı. Taehyung, yanına en güvenilir adamlarını almıştı. Az sayıdalardı, zaten çok kişi olmalarına da gerek yoktu.

Taehyung, yanında yürüyen Yoongi'ye ve hemen arkalarından gelen Jungkook ve Hoseok'a göz attı. Jungkook'u buraya gelmek için zor ikna etmişti. Ne kadar iyi anlaşamasalar da, onun gücü çok kuvvetliydi; üstelik kimseye bir şey söylemeyeceğinden emindi. Hoseok ise Jungkook'un aksine, abisini yalnız bırakamayacağını söyleyerek peşlerine takılmıştı. En arkada yedi kişi daha vardı, yani toplamda on bir kişiydiler.

"Şimdi biz," dedi Jungkook sessizce. "Ciddi ciddi kız kaçırmaya mı gidiyoruz böyle?"

"Ortamın büyüsünü bozmayı keser misin?" dedi Hoseok gözlerini devirirken.

Yoongi ve Taehyung sessiz kalmış ve önlerindeki yola odaklanmışlardı. Çok değil, birkaç dakika sonra önlerine Su Krallığının askerleri çıkacaktı. Patika yolda biraz daha ilerlediklerinde gerçekten de tahmin ettikleri gibi, önlerine on kişilik bir grup asker çıkmıştı.

"Majesteleri," dedi askerlerin başındaki vezir. Hepsi aynı anda hafifçe başlarını eğmişti. Bu Taehyung için güzel bir gövde gösterisi olmuştu aslında. Sanki başlarını eğmekten başka çareleri varmış gibi..

"Beni kralına götür." dedi Taehyung sertçe.

"Efendim, üzgünüm, daha önceden geleceğiniz bize bildirilmedi-"

"Sana, beni kralına götür dedim." diyerek iç çekti Taehyung. Sinirlenmeye başlıyordu. "Sizi öldürmemizi tercih ederseniz, pekala yaparım."

Vezir yutkundu ve arkasındaki askerlere bakarak, Taehyung'un yolundan çekildi. "Buyrun efendim."

"Ve," dedi Taehyung arkasını dönerek. "Jimin'e benim geldiğimi söylersen, seni bulurum. Eski dostuma hoş bir sürpriz yapmalıyım, değil mi?"

Taehyung'un dudakları alayla kıvrılırken vezir ve askerleri sessiz kalmıştı. Yoongi derin bir nefes aldı ve bu işin nereye gideceğini merak ederek, Taehyung'un peşinden yürümeye devam etti.

Sarayın kapısına geldiklerinde bu sefer de nöbetçilerle karşılaşmışlardı. Hava çoktan aydınlanmıştı. Taehyungla aralarında yine benzer bir konuşma yaşanmıştı. Ve tek bir kişi bile Taehyung'a karşı çıkmaya cesaret edememişti. Korkaklar, diye düşündü Taehyung. Onları birer fare yerine koymakta haklıyım.

Ateş ve Toprak Krallığının prensleri sanki çok normal bir şeymiş gibi Su Krallığının merdivenlerini yavaşça çıkıyorlardı. Jungkook heyecanlanmaya başladığını hissediyordu, garip olsa da aksiyonları seviyordu.

Jimin'in kaldığı kraliyet salonun önüne geldiklerinde onları gören nöbetçiler daha güvenilir adamlar olmalıydı ki, hemen Jimin'e haber vermek adına harekete geçmişlerdi. Fakat, sadece birkaç saniye içerisinde Taehyung üçünü de kılıçtan geçirmişti. Adamların cesetleri yere yığıldığında, Jungkook ters bir şekilde Taehyung'a bakmıştı, Hoseok'un gözleriyse şaşkınlıktan kocaman olmuştu. İstemsizce yutkundu. Yoongi ifadesiz bakışlarını kardeşine çevirdi ve korkmaması için hafifçe omzuna dokundu. Taehyung büyük kapıları araladığında, Jimin'i tahtında otururken bulmuştu. Ardından Hoseok, Yoongi ve Jungkook girmişti. Diğerleri ise odanın dışında kalmıştı.

"Jimin," dedi Taehyung kollarını iki yana açıp, gülerken. "Hiç şaşırmışa benzemiyorsun, oysa sürprizin bozulmaması için adamlarını öldürmek zorunda kalmıştım." Yalandan üzülür gibi yaptı. "Yazık oldu şimdi."

"Neden geldin Taehyung?" dedi Jimin, Yoongi'yi, Hoseok'u ve Jungkook'u süzerken.

"Uzun zamandır görüşmüyoruz ve sorduğun ilk soru bu mu?"

Taehyung diğerlerinden uzaklaşarak Jimin'e daha da yaklaşmış ve tam önünde durmuştu. Jimin soğuk bakışlarını, Taehyung'un alev gibi yanan gözleriyle kesiştirmişti.

"Sana ne istiyorsun dedim, Taehyung."

Taehyung hafifçe güldü ve kafasını eğerek fısıldadı. "Ne istiyorum biliyor musun?" dedi. "Kardeşini."

Jimin gülmeye başlamıştı. Eğer karşısındaki Taehyung olmasaydı ve genç adam Jimin'i bu kadar iyi tanımıyor olsaydı; bunun içten bir gülüş olduğuna kesinlikle inanırdı.

"Ne saçmalıyorsun?" dedi Jimin gülmeyi kestikten sonra. "O öleli yıllar oluyor."

"Sen yalan söylediğinde," diyerek geri çekildi Taehyung. "Anlarım. Bunu biliyorsun."

"Sana yalan söylemiyorum," dedi Jimin. "O, öldü."

Taehyung dilini dudaklarında gezdirdi ve bir saniye tereddüt etmeden kılıcını Jimin'in boynuna dayadı.

"Jisoo nerede?"

Jimin tepkisiz kalmıştı. Taehyung'un onu öldürmesinden korkmuyordu. İşin kötü yanıysa, Taehyung bunu zaten biliyordu.

"Bu işe yaramıyor demek, ha?" Jimin ifadesiz bakışları arasında kılıcını geri çekmiş ve arkasını dönerek dışarıdaki adamlarından birine seslenmişti. "Yugyeom, senden istediğimi yaptın değil mi?"

Birkaç saniye içinde Yugyeom ve Youngjae kollarını sıkıca kavradıkları bir kadınla içeri girmişlerdi. Bu kadın, Jisoo ve Jimin'in annesiydi. Jisoo'nun ölesiye nefret ettiği; Jimin için ise çok değerli olan Kraliçe Harin'di.

Kraliçenin korkulu ve şaşkın bakışları arasında onu odadaki minderlerin birine oturtmuşlardı. Taehyung kılıcını bu sefer de kraliçenin boynuna dayadığında Jimin ayağa fırladı ve sinirli bakışlarını Taehyung'a yönlendirdi.

Taehyung gülümsedi, amacına ulaşmıştı. "Jimin," dedi eğlendiğini belli eden bir ses tonuyla. "Jisoo nerede?"

Birkaç dakika sessizlik geniş salonda hüküm sürdüğünde Taehyung iç çekti ve kılıcı oturduğu yerde ağlayan kraliçenin boğazına biraz daha bastırdı. "Jimin, son kez soruyorum. Jisoo nerede?"

"Bodrum katta." dedi Jimin.

Taehyung memnuniyetle gülümseyerek kılıcını yere atmış kraliçeyi Yugyeom ve Youngjae'ye emanet ederek Jimin'in yanına ilerlemişti.

"Göster."

Jimin ayağa kalkıp yürümeye başladığında, saçma bir hareket yapmaması için Yoongi sırtına bıçağını dayamıştı. Jungkook ve Hoseok da peşlerinden dar merdivenlerde ilerliyorlardı. Bodrum kata indiklerinde, Jimin bir duvarın önünde durdu ve elini tuğlaların birine koyarak hafifçe ileri itti. Tuğlular yerinden oynamış ve gizli bir kapı açığa çıkmıştı. Taehyung gülmeden edemedi. Jimin ise yutkunarak kapının üzerindeki anahtarla kilidi açtı.

"Geriye çekil," dedi Taehyung. Yoongi Jimin'in kolundan tutarak, onu yanına çekmiş ve Taehyung'a yer açmıştı. "Teşekkür ederim Jimin. Bu iyiliğini unutmayacağım."

Jimin sinirle yumruklarını sıkıyor ve Taehyung'a öldürmek istermiş gibi bakıyordu. Yoongi bunu fark ettiğinde uyarırcasına sırtındaki bıçağı biraz daha bastırdı.

Taehyung, Jisoo'nun kaldığı odaya girdi. Genç kız, odanın ortasındaki yatağında yatıyordu ama uyumuyordu. Gözlerini Taehyung'a çevirdiğinde şaşkınlıkla yerinden doğrulmuştu.

"Siz de kimsiniz?" dedi Jisoo, Taehyung'un Ateş Krallığı armasına bakarak.

Taehyung ise genç kızı süzmeye başlarken yüzüne büyük bir gülümseme yayılmıştı. Bir aydır rüyalarına giren kız; tam karşısındaydı.

××××××

Bölümü medyayla okumanız tavsiye edilir🌠

İşler karışıyorrrr~

Bu tarihi bir kurgu fazla aksiyon ve entrika dönecek bu yüzden çok heyecanlıyım.. Sizden istediğimse bol bol yorum💙 Kendinize iyi bakın.

pied piper ❅ bts•bp ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin