The Chainsmokers - Don't Let Me Down
"Gerçekten bizim burada olmamızın sebebi tam olarak ne?" dedi Jungkook bıkkınlıkla oflayarak. Taehyung'un odasında Jennie ile beraber ayakta durmuş bir şekilde Taehyung'un konuşmaya başlamasını bekliyorlardı. Doğrusu, Jungkook ne olduğunu, neden orada olduğunu ya da Taehyung'un ne söyleyeceğini hiçbir şekilde umursamıyordu. Jennie ise ellerini önünde birleştirmiş suçlu bakışlarla halının desenlerini yüzüncü kez aklına kazıyordu.
"O kıza tekrar zarar vermeye kalkışırsanız, size acımam." Sonunda Taehyung dondurucu derecede sert ve soğuk sesiyle konuştuğunda Jumgkook ve Jennie şaşkınca genç adama bakmışlardı. Taehyung'un gözlerinde o eski sinir artık yoktu ve garip bir sakinlik vardı. İkisi de iyi biliyorlardı ki, bu daha tehlikeliydi.
"Hey," dedi Jungkook aniden. "Ben bir şey yapmadım, neden söz ediyorsun?"
"Yaptın demedim zaten Jungkook." diyerek ofladı Taehyung ve cam kenarındaki koltuğuna yerleşti. "Seni sadece yapmaman için uyarıyorum."
"Hayır, Jungkook." dedi Jennie, sonunda konuşmanın arasına katılması gereltiğini düşünerek. Sinirlenmeye başlıyordu. "Sadece abim, düşman krallıktan getirdiği o aptal prensesi bizden daha çok umursuyor."
Taehyung tepkisiz bakışlarını Jennie'nin üzerinde gezdirdiğinde Jungkook, bir ablasına bir abisine bakmış neler olduğunu anlamaya çalışmıştı. Sonra, aklına gerçekten mantıklı bir soru geldi. "Neden o kızı öldürmüyorsun? Jisoo'yu.. Böylece sana karşı olan tehditten de kurtulmuş olursun."
Taehyung derin bir nefes aldı. Anlaşılan bu sorulardan kaçışı yoktu ve er geç bir açıklama yapmak zorunda kalacaktı. "Başta ben de öyle düşündüm. Ama o kız beni öldürebilecek türden biri değil. Artık, beni öldürmesinin sebebini de merak ediyorum ve bu sebebi öğreninceye dek, ona zarar vermeyeceğim."
"Yani," dedi Jennie başını yana eğerek. "O kızın güçleri yok mu?"
"Yeter bu kadar soru. Dışarı çıkın. İkiniz de."
Jungkook omuz silkerek hemen dışarıya çıkmış Jennie ise kızgın bakışlarını Taehyung'un üzerinde dolaştırmıştı. Bu kadar umursamaz olmasından her zaman nefret etmişti, ama şimdi daha da nefret ediyordu. Sadece taş kalpli bir veliaht prens, diye düşündü istemsizce. Bencilin teki.
Taehyung kendine dolaptan biraz içki almak için ayağa kalkarken, Jennie de adımlarını kapıya yöneltmiş ve odadan çıkmıştı. Bu durum çok sıkıcıydı. Ne abisine ne de o kıza güveniyordu. Bunu çözmeliydi, bunu çözen kişi kesinlikle Jennie olmalıydı.
İkinci katın koridorlarında kendi odasına doğru ilerlerken gerçekten güvendiği dostu ve sağ kolu olarak adlandırabileceği kişi olan, Leydi Moon'un odasının kapısını tıkladı. İçeriden nazik bir 'gir' sesi duyulduğunda kapıyı yavaşça açtı. Moonbyul, masasının başında oturmuş bir şeyler karalıyordu. Jennie'yi görür görmez gülümseyerek ayağa kalktı ve hafifçe önünde eğildi.
"Byul Yi," dedi Jennie. Sadece çok ciddi durumlar olduğunda onun tam adını kullanırdı. "Senden bir şey isteyebilir miyim?"
"Tabii," dedi Moonbyul kaşlarının çatılmasına engel olamayarak. "Nedir?"
"Birine mektup yazmamız gerekiyor. Tek güvenilir yol bu."
***
"Sence hangisi daha güzel?" diyerek iki elbiseyi sırayla üzerine tuttu Lisa. "Mavi olan mı kırmızı olan mı?"
"Evet," diyerek kafasını salladı Rose. Lisa'nın yatağında oturuyor ve öylece duvara bakıyordu. Aslında Lisa'yı taktığı bile yoktu. Sadece oturuyor ve düşünüyordu.
"Rose," dedi Lisa sinirle. Rose bu aralar bunu çok fazla yapar olmuştu. "Sen beni dinliyor musun?"
"Özür dilerim," diyerek ayağa kalktı ve arkadaşının yanaklarını sıktı Rose. "Dalmışım. Mavi olan sana daha çok yakışır."
"Eminsin değil mi? Biliyorsun balo yakında."
"Evet, evet.." dedi Rose. "Eminim."
Lisa elindeki elbiseleri kenara bırakıp bu seferde ayakkabı seçmek için dolabı karıştırmaya başladığında Rose geniş odada gezinmeye başladı. Aynalı dolabın köşesinde birkaç kağıt parçası vardı. Onların önünde geldiğinde çekinmeden kağıtları karıştırmaya başladı. İçlerinde, üzerinde Lisa'nın isminin yazdığı bir mektup vardı.
"Sana mektup gelmiş." dedi Rose yere doğrun eğilerek dolabın derinliklerine bakan Lisa'ya dönerek.
"Ne?" Lisa bir anda ayağa kalkınca dolabın kapağına kafasını vurmuş ama umursamadan koşarak gelmiş ve Rose'un elinden mektubu almıştı.
"Kimden bu mektup?" dedi Rose merakla.
"Bilmem ki," diyerek omuz silkti Lisa. "Önemsiz bir şeydir eminim."
Rose, daha fazla üstüne gitmenin şüphe uyandıracağını düşünerek başıyla onaylamış ve Lisa'ya sarılmıştı.
"Artık gitmeliyim."
"Biraz daha kalamaz mısın?" diye sordu Lisa hayal kırıklığıyla. Gerçek anlamda güvendiği ve sevdiği tek arkadaşı Rose idi ve aslında Rose için de durumlar farklı sayılmazdı. Sadece Rose, Lisa'yı hak etmediğini düşünüyordu. O bir haindi, casustu ve Lisa'yı kullanıyor durumuna düşüyordu.
"Bugün gitmeliyim, abim bu konuda çok katı biliyorsun."
Lisa mırıldanarak Rose'u onayladığında Rose gülümsemiş ve Lisa'ya son bir kez bakıp, odadan çıkmıştı. Lisa ise Rose gider gitmez mektupu özel bir çekmecede sakladığı kilitli kutunun içine koymuştu.
Rose, Toprak Krallığı'nın koridorlarında ilerlemeye devam etti. Hırkasına iyice sarındı, birileri koridorun pencerelerini açık unutmuş olmalıydı. Küçük bir el hareketi ile koridordaki tüm pencereleri kapattı ve ayakkabılarının koridorda tok sesler çıkarmasına izin verdi.
Büyük sütunlarla döşenmiş koridorun sağına saptığında aniden duraksadı. Karşısına Yoongi çıkmıştı ve neredeyse çarpışıyorlardı.
"Üzgünüm," diyerek Yoongi'nin önünde saygıyla eğildi Rose. Sonra, yanından normal bir şekilde geçip gitmek istemişti. Fakat, Yoongi onun kolundan tutarak durdurdu ve keskin bakışlarını Rose'un yüzünde gezdirdi.
"Sen," dedi sadece. Sesi gerçekten korkutucu çıkıyordu ve zaten Rose, Toprak Krallığı'nın veliaht prensinden her zaman korkmuştu. Genç kız hafifçe yutkundu ve içini garip bir endişe duygusu kapladı.
"Daha dikkatli olmalısın. Az kalsın bana çarpıyordun, zarar görmeni istemeyiz öyle değil mi?"
İfadesizce söyledikleri Rose'u titretmeye yetmişti çünkü Yoongi'nin aslında neyi ima ettiğini biliyordu. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Yoongi onu apaçık tehdit ediyordu. Ne söyleceğini bilemeyerek bakışlarını yere çevirdi, ki söylenecek bir şey de yoktu.
Yoongi, genç kızın kolunu serbest bıraktığında Rose nefesini tuttuğunun yeni farkına varmıştı. Yoongi bakışlarını çekip, Rose'un ne demek istediğini anladığını umarak yanından öylece geçip gitti.
×××
Bilmiyorum yeterince iyi oldu mu, sanki baştan savma olmuş gibi geliyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pied piper ❅ bts•bp ✓
Fiksi PenggemarAteş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...