Ateş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Genç kadın üzerindeki mavi elbiseyi düzeltti ve aynadaki yansımasına baktı. Sadece bir yıl içinde göz altı torbaları belli olmuş, yüzü hafifçe kırışmışmaya başlamıştı. Bunların hepsi sadece endişeden olmuştu. Harin, Jisoo'ya bir zarar gelmesinden ölesiye korkmuştu ama neyse ki bir sorun olmamıştı. Ateş Kralı öğrenmiş olsa da Jisung, Toprak Krallığı diyerek Kralı kandırmayı başarmıştı. Toprak Kralı, Kraliçesi ve en büyük kızları Yeji öldüğünde sadece Toprak Krallığı değil, tüm dünya yasa boğulmuştu. Fakat, Harin'in tek düşünebildiği ucuz kurtulmuş olmalarıydı.
Kapı hafifçe tıkladığında, girmelerini söyledi. İçeriye sadık yardımcısı girdiğinde hafifçe gülümsedi. "Majeste," dedi kadın. "Size bir mektup var." Harin, bu mektubun kimden olduğunu elbette biliyordu. Fakat, önceden onu memnun eden ve mutluluktan havaya uçuran mektuplar artık onu sadece tedirgin ediyordu. Toprak Krallığında yaşanan o katliamdan sonra; Harin, Jisoo'yu ve kendilerini korumak adına bir daha görüşmemeleri gerektiğini söylemişti. Jisung başta kabul etmemiş ve her fırsatta Harin ile konuşup onu ayrılmamaya, her şeyin iyi olacağına ikna etmeye çalışmış; hatta sırf bunun için Su Kralını öldürmeyi teklif etmişti. İşler o saniyeden sonra daha da kopmuştu Harin için. Jisung ara sıra hala mektup gönderiyordu ama Harin hiç cevap yazmamıştı.
Yardımcısının elindeki siyah zarfı açtı ve içindeki kağıdı çıkardı. Jisung'un normalde gönderdiği mektuplara oranla oldukça kısa, bir cümle, yazılmıştı.
'Ateş Kralı seni ve Jisoo'yu öğrendi.'
***
"Yalvarırım yardım et Hyun." Harin, Su Kralı'nın önünde diz çökmüş ağlayarak yardım istiyordu. İki saattir bu durumdaydı. Kocasına onu aldattığını söylemek zorunda kalmış, dahası Jisoo'nun Hyun'un kızı olmadığını açıklamıştı. Harin hayatında daha önce bu kadar utandığını, hayır, utançtan yerin dibine geçtiğini hatırlamıyordu. Ölene dek saklamayı planladığı bu sır kendisinin ve kızının hayatının tehlikeye girmesiyle farklı bir boyut kazanmıştı.
Hyun hafifçe eğldi ve parmaklarını Harin'in yanaklarının iki yanına sararak, genç kadının çenesini hafifçe sıkıp onu geriye itti. Bağırıp çağırmış ve söylemediği şey kalmamıştı. Harin ise sesini çıkarmadı. Hepsini hak ettiğini biliyordu.
"Seni korumam." dedi Hyun sonunda sakinleştiğinde. Sonra, en güvendiği vezirini çağırttı. Vezir içeriye girdiğinde Kraliçe ve Kral'ın durumuna şaşırarak bakmıştı. Böylesine yıpratıcı ne olabilirdi? "Jisoo'yu bodrum kattaki odalardan birine götürün." dedi.
Harin anında itiraz etmişti. "Onu oraya-"
"Kapa çeneni." Hyun birden bağırdığında vezir yerinden sıçramış, kraliçe ise olduğu yere sinmişti. Hyun, tekrar vezirine baktı. "Sana dediklerimi harfiyen uygulayacaksın. Gerçekleri senden başka birinin öğrendiğini duyarsam anında ölürsün." Vezir hafifçe eğilerek onayladığında Kral konuşmaya devam etti. "Jisoo'yu bodrum kattaki odaya götüreceksiniz. Jisoo'nun su bükme konusunda yetersiz olduğunu, bunu beceremediğini ve bu yüzden de gölün kenarında kardeşiyle oynarken göle düştüğünde kurtulamadığını, boğularak öldüğünü tüm dünyaya yayacaksınız."
Vezir saygıyla eğilip odadan dışarı çıktığında Hyun sinirle saçlarını dağıttı. "Sana gelince," dedi. "Bundan sonra başkente adımını atmayacaksın, Harin."
***
Hyun'un istediği olmuştu. Tüm dünya Jisoo'nun öldüğünü zannetmiş, çocuk yaşta öldüğü için onun adına üzülmüş ve anma törenleri düzenlemişti. Dünyanın dört bir yanından soylular baş sağlığı dilemek için gelmişlerdi. Jisoo'nun sahte ölümünden bir hafta sonra, Ateş Krallığının arabası Su Krallığının büyük sarayanın ana kapısı önünde durdu. Ateş Kralı Doyoung, baş sağlığı dilemek adına gelmiş yanında da veliaht prens olan oğlu Taehyung'u getirmişti.
"Gidip Jimin ile oynayabilirsin." dedi Hyun, Taehyung'a gülümseyerek. Taehyung onaylamış ve koşarak bahçeye, Jimin'i bulmaya, gitmişti. Hyun ve Doyoung'un konuşması gereken önemli meseleler vardı.
***
Taehyung, on beş dakikalık arayışın sonunda Jimin'i bir bankta otururken buldu. Çocuk, banka gelişi güzel oturmuş; yere değmeyen ayaklarını ileri geri sallıyordu. Taehyung koşarak onun yanına gittiğinde bile Jimin yere bakan gözlerini kaldırmamıştı.
"Hey," dedi Taehyung. "Benim geldiğimi bile fark etmedin."
Jimin, sonunda hüzünlü gözlerini kaldırım taşlarından ayırıp kafasını kaldırabilmişti. Bir süre boş bakışlarla Taehyung'u izlediğinde Taehyung gülümsedi. "Beni hatırlamadın mı? Birkaç hafta önce baloda tanışmıştık hani?"
"Hatırladım." Jimin kısık sesle konuştuğunda Taehyung onun yanına oturmuştu.
"Kız kardeşin için üzgünüm." dedi Taehyung, ne diyeceğini bilemeyerek.
"Ben de öyle."
"Onu özledin mi?" Taehyung, Jimin'i ne kadar üzdüğünü fark edemeden, gözlerini kırpıştırarak, sormuştu.
"Evet." diyerek burnunu çekti Jimin. "Onu çok özledim. Onunla hergün oyun oynardık. Ona sudan şekiller oluştururdum ve bu şekilleri çok severdi. Çünkü kendisi yapamazdı."
"O, su bükemiyor muydu?" Taehyung şaşkınlıkla sorduğunda yanındaki kısa boylu çocuk kafasını iki yana sallamış ve gözyaşlarını elinin tersiyle itmişti. Ateş Krallığının veliaht prensi ise daha önce element bükemeyen bir kraliyet üyesi gördüğünü hatırlamıyordu.
"Sence o mutlu mudur, Taehyung? Korkuyor mudur? Çünkü, o çok yalnız. Korkuyorsa kesin ağlar. Ama ağladığında onu teselli edecek biri bile yok."
"Hayır, hayır." Jimin'in omzunu patpatladı. "Irene dedi ki ölen sevdiklerimiz yıldız oluyormuş ve bizi izliyormuş. Kardeşin yalnız değil ki, korkup ağlamaz. Seni de izleyebilir hem. Ama ağladığını görürse üzülebilir."
Taehyung masumca konuştuğunda Jimin hafifçe tebessüm etti. "Taehyung, sana bir şey söyleyebilir miyim? Sır saklayabilir misin?" Taehyung başıyla onayladı. "Aslında kardeşim-"
"Taehyung! Gitme vakti."
Taehyung, babasının sesini duyduğunda Jimin'e hızlıca veda etmiş ve koşarak arabalarının yanına gitmişti. Jimin'in ne söyleyeceğini çok merak ediyordu ama babası iki dakika bile beklese çok sinirleniyordu.
"O çocukla bir daha konuşmanı istemiyorum." dedi Doyoung arabaya bindiklerinde.
Taehyung'un gözleri hemencecik doluvermiş ve şaşkınlıkla sormuştu. "Ama neden?"
"Çünkü, Su Krallığı bizim düşmanımız. Her zaman da öyle olacak."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
×××
Yorumlar neden bu kadar az, gerçekten anlayamıyorum.