Avicii - Hey Brother
Hayat çoğu zaman sizin istediğiniz gibi gitmezdi. Zaman, öyle hızlı akıp geçiverirdi ki; neye uğradığınızı şaşırırdınız. Öylece otururken bir anda kendinizi başka bir yerde, başka bir şekilde ve tamamen başka biri olarak bulurdunuz. Buna engel olmanız mümkün değildi. Sadece oturur, öylece izlerdiniz. İşte Jimin, tam olarak böyle hissediyordu. O, şimdi her şekilde sorumluluk almıştı. Artık gerçek bir kraldı. Ülkesinin sorumluluğu tamamen omuzlarındaydı.
Jimin; Taehyung, Namjoon ya da Yoongi'nin gelişine hiçbir tepki vermemişti. Onlar yokmuş gibi davranmıştı. En iyisi buydu çünkü. Karşılık vermek için doğru zaman o gece değildi. Taehyung ise Jimin'in ifadesizliği yüzünden sinirlenmiş, erkenden terk etmişti Su Krallığı'nı.
Yarın, Jimin güzel bir karşılık verecekti; eski dostuna.
***
Taehyung odasındaki pencereye bakan güzel koltukta oturuyor, çayını yudumluyordu. Dünkü ziyaretlerinin Jimin'i fazlasıyla sinirlendireceğini düşünmüştü ama öyle olmamıştı. Jimin fazlasıyla sakindi. Taehyung, istemsizce bunun arkasında başka şeyler arıyordu. Jimin bir şey yapacaktı.. Ama ne yapabilirdi ki?
"Efendim," diyerek odaya girdi Jackson. "Kim Jisoo sizi görmek istiyor."
Taehyung gözlerini pencereden ayırmadan cevapladı. "İçeriye al."
Jackson başıyla onaylayıp, dışarı çıktı ve kapıyı açarak Jisoo'yu içeriye aldı. Jisoo derin bir nefes alarak Taehyung'un yanına ilerledi. Bunu nasıl söyleyecekti, bir fikri yoktu ama söylemek zorundaydı.
"Hoşgeldin Jisoo," dedi Taehyung hafif bir tebessümle. "Otur." Yanındaki koltuğu kendine biraz daha çekmiş, Jisoo'nun geçmesi için yer açmıştı. Jisoo cevap verme gereği duymadan Taehyung'un yanına oturmuştu. "Çay ister misin?" diye devam etti Taehyung. Fazlasıyla neşeli görünüyordu.
"Hayır, teşekkür ederim."
"Jimin'in buraya gelmesi seni üzmüş olmalı," dedi Taehyung iç çekerek. "Onun geleceğini bilmiyordum. Üzgünüm. Bilseydim, emin ol engellerdim."
"Hayır," diyerek omuz silkti. "Önemi yok. Fazla üzülmedim. O, pek.. Yani Jimin gibi görünmüyordu fazla. Sanki benim kardeşim değilmiş gibiydi.."
Taehyung sessiz kalarak çayından bir yudum daha aldı. Bunun üzerine ne söylemesi gerektiğini bilememişti. Jisoo'yu anlamak mümkün değildi. Taehyung, her seferinde genç kızın o karanlık odada akıl sağlığını nasıl koruduğunu merak ediyordu.
"Sana bir şey söylemeliyim Taehyung," dedi Jisoo oturduğu yerde doğrularak.
Taehyung'un dudakları yavaşça kıvrılırken o da elindeki fincanı diğer yanındaki sehpaya bırakmıştı. Jisoo'nun kendisinden çekindiğinin farkındaydı. Odasına kadar gelmesinde önemli bir konunun etkisinin de olduğunu biliyordu. Bu yüzden, genç kıza merakla bakıp ne söyleyeceğini beklemeye başladı.
"Jennie," dedi Jisoo. "İki gündür o karanlık yerde duruyor."
"Ee yani?" dedi Taehyung dudaklarını yalarken.
"Demek istediğim, bunun ne kadar berbat bir his olduğunu biliyorum. Hem de çok iyi biliyorum. Yaptığı elbette hataydı ve eminim seni çok sinirlendirdi. Ama lütfen, artık onu oradan çıkarabilir misin?"
Taehyung hafifçe gülmüş ve genç kıza yaklaşarak bakışlarını gözlerine odaklamıştı. "Sen gerçek misin Jisoo?" dedi Taehyung. "Neden merhamet gösteriyorsun?"
"Merhamet göstermek değil ki bu," dedi Jisoo şaşkınlıkla. "Ben sadece kimsenin böyle bir şey yaşamasını istemiyorum. Ayrıca, onlar gibi olmak istemiyorum. Sen de onlar gibi olma Taehyung, tamam mı?" Sonra Taehyung'u şok edecek bir şey yaparak elini onun eline kenetlemişti. "Sen iyi birisin, bu yüzden ne olursa olsun senin yanındayım."
***
Jennie bacaklarını kendine çekmiş, üşümemek için ceketine sıkıca sarılmıştı. Burada geçirdiği iki gün cehennem gibiydi. Jimin'i buraya davet ettiği için çoktan pişman olmuştu. Berbat bir fikirdi. Abisine karşı gelebileceğini düşünerek kafayı yemiş olmalıydı. Ve, Jisoo'ya gelince.. O Jennie'nin sadece iki gün kaldığı yere benzer bir yerde neredeyse ömrünü geçirmişti. Jimin buna engel olmamıştı. Kendini Jisoo'nun yerine koyduğunda, berbat hissediyordu ve o da sinirleniyordu. Fakat, bir yönden Jimin de haklıydı. Jennie abisine karşı gelemiyordu, tıpkı bunun gibi belki Jimin de ailesine karşı gelememiş, kardeşini o hapishaneden kurtaramamıştı.
Öksürerek kafasını geriye yasladı. Çok soğuktu. Öyle çok üşüyordu ki, ne yaparsa yapsın geçmiyordu.
"Jennie,"
Genç kız kendi ismini duymasıyla kafasını zorlukla kaldırdı. Odanın minik camından görüldüğü üzere, siyah pelerinli ve kapüşönünden yüzü gözükmeyen bir adam kendisine bakıyordu. Jennie yutkunarak kim olduğunu anlamaya çalıştı ama pek iyi göremiyordu.
İki saniye sonra kilitli kapı açıldı ve adam arkasındaki iki kişiyle beraber odaya girdi. Siyah pelerinli adam, Jennie'nin önünde çökerek onunla göz göze gelirken; diğerleri onun zincirli bileklerini çözmüşlerdi. Jennie zincirler çözülür çözülmez istemsizce, kızarmış hatta neredeyse moraracak durumda olan bileklerini ovuşturdu. Önünde onu izleyen adamsa, karanlık odadaki pencereden gün ışığının yansımasını fırsat bilerek kapüşönünü indirmişti.
"Jimin.." diye mırıldandı Jennie. "Sen nasıl?"
"Sessiz ol, Jennie." dedi Jimin. "Sana sonra açıklayacağım. Şimdi bir şeyi seçmek zorundasın. Burada mı kalacaksın, benimle mi geleceksin?"
"Neyden bahsediyorsun?" dedi Jennie şaşkınlıkla.
"Benimle gel. Birlikte Su Krallığı'na gidelim. Buradan ve Taehyung'un baskılarından kurtulmuş olacaksın. Tam anlamıyla rahat olacaksın."
Jennie gözlerini kırpıştırarak derin bir nefes aldı. Jimin, onu Su Krallığı'na götürmeyi teklif ediyordu. Fakat, Jennie burayı seviyordu. Sadece bir anlığına burada yaşamadığını; ama aynı zamanda da Taehyungdan ve onun bitmek bilmeyen emirlerinden kurtulduğunu düşündü. Kulağa çok da kötü gelmiyordu. Hatta, şu an bodrum kattaki bir odada kilitli kalıyor olduğunu farz edersek, fazlasıyla mantıklıydı.
"Tamam," dedi Jennie. "Gidelim."
Jimin'in yüzüne kocaman bir gülümseme yayılırken, genç kızı elinden tutarak kaldırdı. Jennie sendeleyerek ileriye atılmıştı. Jimin genç kızın çok halsiz olduğunu fark ederek omuzlarından tutarak kendisine yasladı onu.
"Haydi, kurtulalım buradan."
***
Taehyung odasında hala aynı koltukta oturuyor pencereden dışarıyı izliyordu. Gökyüzünü izlemeye bayılıyordu. Hele de böyle zamanlarda, çok daha zevkli oluyordu. Jisoo ise pencereden dışarıyı izlerken, koltukta uyuya kalmıştı. Taehyung orada uyursa rahatsız hisseteceğini düşünerek onu yatağına yatırmıştı.
Birkaç dakika sonra kapısı tıklandığında, kısa bir 'gir' emri verdi. İçeriye giren her zamanki gibi Jacksondu.
"Ne oldu?" dedi Taehyung merakla Jackson'a bakarak. Bir yandan da Jisoo uyuduğu için, ona fısıldayarak konuşmasını belirtmişti.
"Gittiler." dedi Jackson. "Yemi yuttu."
Taehyung neşeli ama sessiz bir kahkaha attı. "Aptal." Sonra ellerini göğsünde birleştirmiş, yüzündeki gülümsemeyi silmeden odada dolaşmaya başlamıştı. "Bu harika, her şey istediğim gibi."
"Taehyung," Jisoo uyanarak yerinde doğrulup, gözlerini ovuşturdu. "Bu da ne demek oluyor?"
××××
Nasıl gidiyor sizce? Mellifluous'larım lütfen görüşlerinizi belirtin ve şimdiden hepinize iyi geceler❤❤❤
Bir de, sadece VSoo olan bir fic yayınladım. İsmi Save Me • Have A Good Day. Bakarsanız çok sevinirim~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pied piper ❅ bts•bp ✓
Fiksi PenggemarAteş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...