Sia - Alive
Berbat hissediyordu. Rose'un gerçekten tek hissettiği buydu. Jungkook'un onu tehdit edişi, içinde bulunduğu durumlar.. Hepsi bir kabus gibi çöküyordu genç kızın üzerine. Her gece uyumadan bunları düşünüp kendi kendine sözler verse de, ertesi gün kendini hep burada buluyordu. Adımlarını hızlandırarak üstendeki hırkasına iyice sarındı. Kapıyı ardı ardına beş kez tıkladıktan sonra Yoongi'yi kapıyı açtı ve belki de onuncu kez genç kızı içeri aldı.
"Hoşgeldin." dedi Yoongi hafifçe gülümseyerek. Rose tepki vermeden koltuklardan birine oturmuştu.
"İçecek bir şey ister misin?" dedi Yoongi karşısındaki koltuğa otururken.
"Hayır, teşekkürler."
Rose gözlerini yerden ayırıp Yoongi'ye bakamıyordu. Ne zaman ona baksa çok karmaşık hissediyordu. Bu hissin ne olduğu hakkında gerçekten hiçbir fikri yoktu. Ama sevmemişti, hem de hiç.
"Lisa'nın buraya geldiğinden haberi var mı?"
"Hayır, yok." dedi Rose. "Kimseye görünmeden gelmeye çalıştım."
Yoongi kafasını aşağı yukarı sallayarak onaylarken, aniden kapı çalınmış ve Lisa'nın sesi duyulmuştu. "Abi, müsaitsen gelebilir miyim?"
Rose panikle gözlerini büyüterek Yoongi'ye bakmıştı. Yoongi ise şaşkınlıkla dudaklarını yaladı ve hemen ayağa kalktı. Lisa da tam gelecek vakti bulmuştu! Rose'u bileğinden tutup kaldırarak odanın köşesindeki dolabın kapağını araladı.
"İçeri gir." diye fısıldadı.
"Asla olmaz," dedi Rose. Tıpkı Yoongi gibi sessiz davranmaya çalışıyordu. "Kapalı dar alanlarda duramam ben."
"Çok uzun sürmeyecek." diyerek ofladı Yoongi ve genç kızı belinden iterek dolabın içine girmesini sağladı. Dolabı tamamen kapatmadı ve biraz açık kalmasını sağladı. En azından bu Rose'a güven verebilirdi.
"Gelebilirsin Lisa," diyerek koltuğuna oturdu.
Lisa, odanın kapısını açarak içeriye girdi ve abisinin yanına ilerleyerek iki dakika önce Rose'un oturuyor olduğu koltuğa yerleşti.
"Kusura bakma," dedi Yoongi. "Üzerimi değiştiriyordum da. Ee, içeçek bir şey ister misin?"
"Hayır, abi." diyerek omuz silkti Lisa. "Sana bir şey sormak için gelmiştim."
"Tabi ki sor." dedi Yoongi ve çayından bir yudum aldı.
Lisa derin bir nefes aldı. Bu konuşmayı yapmak biraz zordu, çünkü abisi her şeye izin veren biri değildi. "Biliyorsun ki Rose her defasında beni ziyarete geliyor. O kadar yolculuğa katlanıyor ve bu onun için zor olmalı. Bu yüzden, bugün de ben onun yanına gitmek istiyorum."
Yoongi'nin çaydan aldığı yudum boğazına takılırken öksürmeye başlamış ve art arda gelen öksürüklerden dolayı gözlerinin dolmasına engel olamamıştı.
"İyi misin?" Lisa telaşla ayağa kalkıp abisinin sırtına vurmaya çalışmıştı. Ama Yoongi elini havaya kaldırarak onu durdurdu ve derin bir nefes alarak arkasına yaslandı. "Olmaz." dedi. "Yani bugün olmaz, sarayda birtakım işler var. Ama yarın gidebilirsin."
"Tamam o zaman," diyerek sevinçle ayağa kalktı Lisa. "Teşekkür ederim abi."
Yoongi'nin cevap vermesine fırsat bırakmadan hızla odadan dışarıya çıkmış ve ardından kapıyı kapatmıştı. Yoongi derin bir iç çekerek ayağa kalktı ve dolabın kapağını açtı. Rose hemen dolaptan dışarı çıkmış ve derin derin nefesler alarak bulabildiği ilk yere, halıya, oturmuştu. Gerçekten karanlık ve dar ortamlar kadar nefret ettiği bir şey yoktu.
"İyi misin?" diye sordu Yoongi. Rose'un kollarından tutarak kalkması için yardımcı olmuştu.
"Bu çok saçma," dedi Rose sakinleştiğini hissederken. Artık içinde birikmiş duygulara engel olamıyordu ve ne istiyorsa söyleyecekti. "Bunu yapmaktan nefret ettiğimi biliyorsunuz. Size bilgi ulaştırabilecek çok fazla insan var. Jin Hyung, Jimin hatta anladığım kadarıyla Jungkook bile.. Bu kadar insan varken benim bir casus olmamdaki amaç nedir, söyler misiniz? Üstelik tek yaptığım da siz ve abim arasında bilgi alışverişi sağlamak. Bunun daha kolay yolları var. Üstelik her saraya geldiğimde dikkat çekiyorum ve-"
"Abin sana söylemedi mi?" dedi Yoongi, genç kızın lafını bölerek.
"Neyi?" dedi şaşkınca Rose. Yoongi ise onu duymamış gibi yaparak koltuğa oturmuş ve kafasını geriye yaslayarak şakaklarını ovmaya başlamıştı. "Neyi bana söylemedi mi?"
"Namjoon, senin benimle evlenmeni istiyor." dedi Yoongi sakince. "Böylece aramızdaki bağların daha kuvvetli olacağını düşünüyor."
Rose şaşkınlığın bir şok dalgası gibi bedeniyle bütünleşmeye başladığını hissediyordu. Kulakları uğuldamaya başlamıştı ve duyduklarına inanamıyordu. Namjoon böyle bir şeyi istiyor olabilirdi ama en azından Rose'a sorması gerekirdi. Sormadan bunu nasıl yapabilirdi?
"Peki, siz ne dediniz?" dedi Rose zorlukla. Kalbi göğüs kafesini dövüyordu sanki.
"Kabul ettim." dedi Yoongi bakışlarını genç kızın gözlerine dikerken.
Rose titrediğini hissederken yutkunmuş ve sesinin yükselmesine engel olamamıştı. "Bunun nasıl kabul edebilirsiniz! Bana bile sormadan.. Birbirimize karşı hiçbir şey hissetmiyoruz. Neden evlenelim? İstemiyorum." Kafasını iki yana sallayarak göz yaşlarını elinin tersiyle silmişti. "Sevmediğim biriyle evlenmek istemiyorum."
Yoongi ayağa kalkarak Rose'un önünde durmuş ve ellerini genç kızın omzuna yerleştirmişti. "Sen bir prensessin. Ben de yakında kral olacağım. Rose.." Hafifçe gülmüştü. "Bizim evleneceğimiz kişiyi seçme gibi bir şansımız olduğunu mu zannediyorsun? Zaten sevmediğim biriyle evleneceğim. Sen de öyle. Ha ben olmuşum ha başkası. Ne fark eder ki?"
Rose, hayal kırıklığıyla dolu gözlerle Yoongi'ye bakıyordu. Böyle bir şeyi nasıl söyler, diye düşünüyordu istemsizce. Nasıl böyle düşünürdü! Bu Rose'un hayatı değil miydi? Neden.. Neden bir kez olsun kendi seçimlerini kendisi yapamıyordu?
Yoongi ifadesizce Rose'a bakmaya devam ederken genç kız derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordu. Odanın kapısı bir kez daha açıldı ve ikisi de duydukları sesle kapının girişine baktılar.
"Neler oluyor burada?"
××××
Biraz boş bir bölüm oldu farkındayım ama umarım yine de beğenirsiniz❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pied piper ❅ bts•bp ✓
FanficAteş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...