BTS - DNA
İhanetin nasıl bir şekilde olduğu ve kimden geleceği belli olmazdı. En güvendiğiniz kişiler sırtınızdan vururdu bazen ve kimin iyi kimin kötü olduğunu bilemezdiniz. Güvenmemek gerekirdi belki de. Fakat, kimseye güvenmeden hayatınızı sürdüremezdiniz. Jennie pes ederek dizleri üzerine çöktüğünde düşündüğü tek şey buydu. Gözlerinin dolmasına engel olamıyordu ve kaşlarını çatarak karşısındaki adama bakıyordu. Nasıl yaparsın, diye haykırmak istiyordu. O, bunu nasıl yapabilirdi? Neden..
"Burası senin için daha güvenli, burada kal."
"Büyük bir yalanın içinde yaşıyor olmalıyım." dedi Jennie histerik bir kahkaha atarak. Sonra ayağa kalkıp kardeşine bakmıştı. "Öyle, değil mi Jungkook?" Yoongi ve Jimin'in yerden kalkması için yardım eden Namjoon'a baktı. "Hepiniz bir yalanın içinde yaşıyorsunuz. Bir gün o yalan sizi boğacak." Yavaşça ilerleyerek Yoongi'nin önünde durmuştu. "Tüm şerefim üzerine yemin ederim ki, kanımın son damlasına dek savaşmam gerekse bile sana Ateş Krallığı'nı asla vermeyeceğim."
***
"Burası çok güzel," dedi Jisoo bahçede gezmeye devam ederken. "Dışarıya çıkmak o kadar iyi geliyor ki.."
"Haklısın," dedi Irene kafasını aşağı yukarı sallayarak. "Gökyüzünü görememek berbat olmalı." Sonra kırdığı potun farkıda varmış ve dudaklarını ısırmıştı. "Yani demek istediğim-"
"Ben anladım." dedi Jisoo gülerek. "Önemli değil." Neredeyse her gün Irene ile bahçeye çıkıyor, dolaşıyor ve sohbet ediyorlardı. Arkadaş olmuşlardı ve bu çok güzel bir şeydi Jisoo için. Çünkü daha önce hiç arkadaşı olmamıştı. Bu güzel bir duyguydu.
"Jennie için üzgünüm." dedi Jisoo. Kendini gerçekten suçlu hissediyordu. "Jimin neden böyle bir şey yaptı, anlamıyorum."
"İnsanlar, diğerlerini umursamadan ne istiyorlarsa yapıyorlar." diyerek destekleyici bir şekilde Jisoo'nun omzunu sıvazladı Irene. "Onların yaptıkları hatalar yüzünden masum olanlar özür dilememeli."
Jisoo gülümseyerek onu onaylarken, bir yandan da sarayın duvarlarının bittiği köşeden geri dönüyorlardı. Döner dönmez karşılarına Mina çıkmıştı. Mina, Jennie'nin yardımcısıydı ve ona fazla sadık bir kızdı. Jennie'nin Jimin tarafından kaçırılması onu çılgına çevirmişti. Bu Jisoo'nun suçuydu ve bunu ödeyecekti.
Elleri arasında duran kipritleri birbirine çaktı.
"Mina," dedi Irene kaşlarını çatarak. "Sen ne-" Fakat, devamını getiremeden Mina'nın elleri arasında şekillenen ateşle kendini on metre ileriye savrulmuş bir şekilde bulmuştu. Mina'nın asıl amacı Irene'a zarar vermek değildi, o sadece yere sertçe düştüğü için büyük bir acı hissediyordu. Mina'nın asıl amacı Jisooydu.
Parmakları arasındaki ateşi daha da güçlendirdi ve kocaman gözlerle dehşete düşmüş bir şekilde kendisine bakan Jisoo'ya yönlendirdi. Bu sefer kimse yok, diye düşündü Jisoo. Bu sefer kimse kurtarmayacaktı. Taehyung gelmeyecekti.
"Jisoo! Dikkat et!" diye bağırdı Irene ve düştüğü yerden kalkmaya çalıştı. İşe yaramıyordu. Ayağını burkmuş olmalıydı.
Refleks olarak ellerini yüzüne siper etti. Mina'nın savurduğu ateş Jisoo'nun elleri arasında dalga dalga oluşmuş ve yayılarak yok olmuştu.
"Sen," dedi zorlukla Mina. "Bu da ne demek böyle?"
Jisoo da aynı şaşkınlıkla ellerine bakıyor neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. O, su bükmeyi bilmiyordu fakat belki de şimdi bilmeden de olsa bir şeyler yapmıştı. Bunun verdiği heyecan ve mutlulukla derin bir nefes aldı. O sırada sarayın bahçesinde gezinen muhafızların sesi duyulmuştu. Irene rahatlayarak kendini çimlere bıraktı. Nasıl başardığı hakkında bir fikri yoktu ama Jisoo yine kendisini korumanın bir yolunu bulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pied piper ❅ bts•bp ✓
FanficAteş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...