Chung Ha - Why Don't You Know
İnsanlar bazen birbirine ihanet ederdi. Bunu yapmak zorunda kalırlardı belki de, fakat çoğu zamanda sadece kendileri bunu istedikleri için gerçekleştirirlerdi en korkunç darbeyi. Hayatın daha güzel bir yer haline gelebileceğine inanmak, her insanın yaşamının vazgeçilmez bir parçasıydı zaten, ama onlar hayatı daha güzel kılabilecek tek kişinin kendileri olduğunu zannederlerdi. İşte tam da bu noktada kaybederlerdi.
Dünyayı değiştirmek, kolay değildir. Uzun süre üzerine düşünülüp, en ince ayrıntısına dek planlar yapılsa bile çuvallama ihtimaliniz o kadar yüksektir ki.. Çünkü insanlar bencil varlıklardır; sorgulamaz, gerçekte neyin daha iyi olduğunu görmek istemez, algılarını kapatırlardı.
Jin'in Ateş Krallığı'nın sarayına geldiği günün hemen sonrasındaki gün Jungkook kendini Toprak Krallığında bulmuştu. Koridorlarda yürüyor; etrafında onu tanıyan insanların selamlamalarını, saygıyla eğilmelerini umursamıyordu.
Yoongi'ye ait odanın önüne geldiğinde hafifçe kapıyı tıkladı. Yoongi Jungkook'un geleceğini zaten biliyordu bu yüzden içeriye girmesi için seslendi. Jungkook, ilk defa önünde hiçbir görevli bulunmayan büyük kapıyı aralayıp içeri girdiğinde, Yoongi'yi koltuğunda kitap okurken bulmuştu.
Yoongi, Jungkook'u gördüğünde kitabını kenara bırakarak gülümsedi. "Sonunda seni burada görmek çok güzel."
"Hyung, konuşmamız gerek."
"O kadarını anladım." dedi Yoongi hafifçe gülerek. Gözlerini küçük olanın dağılmış saçlarında ve yorgun yüz ifadesinde gezdirdi. "Öncelikle otur."
Jungkook onu onaylayarak Yoongi'nin karşısındaki koltuğa bıraktı bedenini. Daha önce bu saraya hiç bu kadar hızlı geldiğini hatırlamıyordu, haliyle yorulmuştu.
"Ne oldu Jungkook?" dedi Yoongi kafasını yana eğerek.
"Seokjin Hyung bizim sarayımıza geldi. Yanılmıyorum değil mi, o Namjoon Hyung'un kardeşi?"
Evet," dedi Yoongi iç çekerek. Sonra şüpheci bakışlarını genç adama yolladı. "Taehyung'a bir şey söyledin mi?"
Kafasını hayır anlamında iki yana salladı Jungkook. "Söylemedim. O neden bizim sarayımızda?"
"Yeni casusumuz o." dedi Yoongi memnun bir gülümsemeyle.
Jungkook'un kaşları çatılmış, sakinleşmek için derin bir nefes almıştı. "Bana güvenmiyor musun, hyung?" dedi zorlukla. "Sana her şeyi anlatıyorum. Neden başımıza bir casus daha çıkarıyorsun?"
"Saçmalama," dedi Yoongi gözlerini büyütüp şaşkınlığını gizleyemeyerek. "Sana tabii ki güveniyorum Jungkook. Sana nasıl güvenmem? Seokjin Hyung'u oraya göndermemizin sebebi, sana güvenmiyor olmam değil. Taehyung'un sana güvenmiyor olması. Farkında mısın, son zamanlarda sana hiçbir şey anlatmıyor."
Jungkook omuzlarını düşererek kafasını koltuğa yasladı. "Bilmiyorum hyung, kafam çok karışık."
Yoongi, genç adama şefkatli bir gülümsemeyle bakmıştı. "Endişelenme, her şey düzelecek. Birlikte her şeyi düzelteceğiz."
***
"Lisa," diyerek oturduğu koltukta rahat bir pozisyonu buldu Rose. Kollarının arasında pembe bir yastık vardı. Derin bir nefes aldı. Nasıl başlaması gerektiğini bilmiyordu.
"Efendim, Rose?"
Lisa öylece yatağa uzanmış, resim kitabıyla ilgileniyordu. Neler bildiğimi anlasaydı böyle rahat olamazdı, diye düşündü Rose istemsizce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pied piper ❅ bts•bp ✓
FanficAteş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...