The Chainsmokers - Young
Güneş'in bile kıskandığı güzellikteki sarı saçlarını elleriyle dağıttı genç adam. Sinirliydi, tahmin edemeyeceğiniz kadar kızmıştı. Sarayına elini kolunu sallayarak giren Ateş Krallığı'nın ve Toprak Krallığı'nın prensleri, ondan sevdiği kardeşini koparmaları yetmezmiş gibi onurunu da zedelemişlerdi. Ve, Park Jimin hayatında belki de ilk defa gerçek bir intikam için yanıp tutuşmaktaydı.
Yoongi ve Taehyung'un yakın dostluğu göze alındığında, Ateş Krallığı ve Toprak Krallığı'nın müttefikliği şaşırılacak şey değildi ama Jimin bu kadarını beklemiyordu. Dahası, ne diye Jisoo'yu alıp götürdükleri hakkında hiçbir fikri yoktu. Başta, Jisoo'dan saray ve kraliyet ailesi hakkında bilgi almak istediklerini düşünmüştü. Ama bu mümkün değildi, Jisoo o kadar zamandır o odada kilitliydi ki; muhtemelen saray hakkındaki en basit şeyleri bile unutmuştu.
Derin bir iç çekerek kendi sarayındaki koridorların aksine yüksek tavanlı ve geniş koridorda çizmelerinin çıkardığı tok sesle beraber yürüyordu. Üzerinde siyah bir gömlek, yine aynı renkte pantalon ve mavi ceketi vardı. Onunla beraber gelen askerleri dışarıda bırakmıştı çünkü kralın kendisine güvendiğini bilmesini istiyordu.
Büyük gümüş işlemeli kapının önüne geldiğinde, kapıda duran nöbetçiler Jimin'in geleceğinden haberdar olduklarından sorgusuz sualsiz onu içeriye almışlardı. Jimin geniş salonda yürüdü. Salon; mavi, gümüş ve beyazın harika birleşimiyle özenerek donatılmış gibiydi. Jimin uzun zamandır görüşmeyi dilediği Hava Krallığının, asaleti ve adaletiyle ün salan kralının önünde durdu; Kim Namjoon.
Hafifçe baş selamı vererek krala olan saygısını göstermişti. Namjoon ise tahtında oturarak bir süre ifadesizce genç adamı izledikten sonra yalandan öksürerek boğazını temizledi.
"Park Jimin," dedi hafif bir tebessümle. "Seninle tanışmayı gerçekten istiyordum."
"Evet," dedi Jimin gülümseyerek. "Emin olun, hislerimiz karşılıklı."
Namjoon oturduğu tahtından kalkarak birkaç basamak merdiveni hızlıca indi ve salonun bir köşesinde duran koltuklara yöneldi. Jimin de arkasından sessizce ilerlemiş, Namjoon bir koltuğa oturduğunda karşısına yerleşmişti.
"Fakat," dedi Namjoon. "Aniden buraya gelmen için bir sebep olmalı. Öyle, değil mi?"
"Evet, öyle." diyerek kralı yanıtladı Jimin. Mahçup ve çaresiz görünmeye çalışıyordu ki; Namjoon'dan beklediği desteği alabilsin. Bu zamana dek hiçbir krallık, başka bir krallığa uzun süreli bir destek yapmamıştı zaten ama şu an Su Krallığı'nın durumu gerçekten berbattı. O kadar güçsüzlerdi ki; Jimin, eğer Namjoon'un yerinde olsaydı Toprak Krallığı ve Ateş Krallığı'na karşı asla Su Krallığı'nın yanında durmazdı.
"Pekala, seni dinliyorum."
Jimin derin bir nefes aldı. "Ateş Krallığı'nın ve Toprak Krallığı'nın prensleri, kız kardeşimi kaçırdılar ve-"
"Bekle bir dakika," dedi Namjoon oturduğu koltuktan doğrularak. "Bir kız kardeşin olduğunu bilmiyordum."
"Aslında.." diyerek zorlandığını belli etti Jimin. "Aslında bir kız kardeşim var. İsmi Jisoo. Herkes, onun küçük yaşta öldüğünü düşünüyordu. Fakat, biz onu sarayın bodrum katında bir odaya kapatmıştık. Ailem öyle olmasını istedi. Onu güçsüz görüyorlardı, kardeşim hastaydı. Oysa, benim bu hayattaki en değerli varlığım Jisoo ve kral olur olmaz onu o odadan çıkaracaktım.. Ama, benim kral olmama bir hafta kala zavallı kız kardeşim veliaht prens Taehyung başta olmak üzere diğer prensler tarafından kaçırıldı."
"Yani, sen.." diyerek kaşlarını havaya kaldırdı Namjoon. "Kız kardeşini daha küçük yaşta bir odaya hapsettiğinizi ve yıllarca onu bir kez bile oradan çıkarmadığınızı mı söylüyorsun?"
"Evet," dedi Jimin iç çekerek. "Öyle."
Namjoon kafasını iki yana sallayarak ayağa kalktı ve salonun çıkışına doğru yürümeye başladı. Namjoon'un gideceğini anlayan Jimin telaşlanarak ayağa fırlamış ve ardından koşar adım ilerlemişti.
"Bekleyin!" dedi panikle. "Bana yardım etmeyecek misiniz?"
"Ateş Krallığını acımasız ve adeletsiz olarak tanımlarlar." diyerek yürümeye devam etti Namjoon. "Fakat, Su Krallığı'nın kendi prenseslerine yaptığı caniliği bilseler eminim böyle düşünmezlerdi."
"Biliyorum.." dedi Jimin. Hala daha Namjoon'a yetişmeye çalışıyordu. "Fakat, onlara engel olamadım işte.. Henüz küçüktüm. Krala karşı çıkamazdım. Sizi temin ederim, ilk işim Jisoo'yu hapsedilen yerden çıkarmak olacaktı."
Namjoon durdu ve elini saçlarının arasından geçirdi. "Peki, sana yardım ederim. Ama benim de bir şartım var."
"Nedir?" dedi Jimin heyecanla.
Namjoon arkasını dönmüş ve Jiminle göz göze gelmişti. Genç adamın heyecanını çok net görüyordu şimdi. Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. "Senden istediğim şeyi, Jisoo evine geri döndükten sonra söylerim. Bu şartı göze alabilecek misin?"
"Elbette," dedi Jimin tereddütsüzce. "Tek isteğim kız kardeşimi geri almak."
"O halde anlaştık." diyerek elini Jimin'e uzattı Namjoon. Jimin de tereddütsüzce uzatılan eli sıkmıştı. "Onu nasıl geri alabileceğimizi biliyorum. Ben bizzat erkek kardeşimi; Jisoo için saraya göndereceğim. Sakın endişelenme."
"Çok teşekkür ederim. İyiliğinizin karşılığını ödeyeceğim."
Namjoon gülümsedi. Aslında Jiminden istediği şeyi, genç adam çoktan sağlamıştı.
***
"Tahminlerin doğruymuş." diyerek çayından bir yudum aldı Namjoon. "Park Jimin gerçekten benden yardım istemek için geldi."
"Ben asla yanılmam. Bunu biliyorsun." dedi genç adam yürüyerek salonu gezip, duvarlardaki resimleri incelerken. "Ne söyledi peki sana?"
"Kardeşinin hasta olduğunu söyledi." dedi Namjoon gülerek. "Bu gerçekten komikti, birgün ona oyunculuğunun berbat olduğunu söylemek istiyorum."
"Hainler," dedi resimlerden gözlerini çekerek. Namjoon'un tam önünde durmuştu. "Her zaman haindir. Ve yalancılar da her zaman yalancıdır. Fakat, o çocuk yalan söylemeyi bilmiyor bile. Neyin karşısında durduğunun farkında değil."
"Sanırım, neyle karşı karşıya kalacağını bilmeyen tek kişi Jimin değil."
"Evet," diyerek güldü genç adam. "Kesinlikle değil."
Sonra Namjoon'a son bir kez bakıp adımlarını çıkış kapısına yöneltmişti. Namjoon ise çayını içmeyi sürdürerek, ifadesizce genç adamı izliyordu.
"Ah, ve tabii.." diyerek arkasını dönüp Namjoon'a baktı. Neredeyse bunu söylemeyi unutuyordu. "Kız kardeşine söyle. Casusluk yapıp birilerini dinleyecekse en azından belli etmesin."
Namjoon bu sefer gerçek bir kahkaha attı. Rose, bu işleri beceremiyordu. Bu doğruydu. Ama Namjoon'un güvendiği çok az kişi vardı ve bunun başında da zeki ama iyi kalpli kız kardeşi yer alıyordu.
"Ona söylerim," diyerek elindeki fincanı masaya bıraktı Namjoon. "Uğradığın için teşekkürler, Yoongi."
×××××
Çok garip şeyler olacak, entrikalar dönecek.. Beyniniz de yanacak, Yaşasın!!! (Melodiyle okumanız tavsiye edilir skglellf)
Nasıl gidiyor sizce? Görüşlerinizi söylemeyi unutmayın~~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pied piper ❅ bts•bp ✓
FanficAteş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...