2 ❀ 'Water'

6.4K 534 301
                                        

Imagine Dragons - Whatever It Takes

Güneş'in suyun kristallerinde parçalandığı yepyeni bir sabahta, güzel göllerin ve çimenlik alanların ortasındaki dışı buz kaplı güzel saray adeta parlıyordu. Ateş Krallığındaki sarayın aksine asil olmasına rağmen korkunç görünmüyordu. Hatta sanki bir masal kitabından kopup gelmiş gibiydi.

Sarayın etrafındaki bahçelerde çocuklar oyun oynuyorlardı. Jimin'in yeteneğine benzer bir yeteneğe sahip olanlar acımadan arkadaşlarını ıslatıyorlardı, yazın sıcak havasında. Jimin, odasının penceresinden dışarı izliyordu. Küçük bir kızın yüzünü ıslatan, minik bir adamı gördüğünde istemsizce gülümsedi ve gözleri kısıldı. Sonra, kız gözüne kaçan su damlacıklarından kurtuluğunda kendisiyle dalga geçen arkadaşını veya kardeşini kovalamaya başlamıştı.

Jimin, asil bir havayla gözlerini çocuklardan çekti ve bembeyaz gömleğinin kol düğmelerini ilikledi. Altında siyah kumaş bir pantalon ve ona uyumlu siyah deri ayakkabılar vardı. Yatağın yanındaki askılıkta duran mavi pelerini aldı ve yine aynı asillikle giydi. Bugün, kız kardeşini ziyaret etmek istiyordu.

Sarayın dar koridorlarından ve yüksek merdivenlerinden geçti. Koşarcasına ilerliyordu, bir süredir görmediği Jisoo'yu özlemişti. Bahçede gördüğü iki çocuk da özleminin dayanılmaz hale gelmesine yetmişti.

Jisoo'nun kaldığı yere geldiğinde görevliler Jimin'in önünde saygıyla eğilmiş ve büyük demir kapıyı veliaht prens için aralamışlardı. Ji IImin odaya girdiğinde hafifçe tebessüm etti. Odası, tıpkı Jisoo gibi kokuyordu. Odanın pencereleri biraz küçüktü ve sarayın diğer odalarına göre daha az ışık alıyordu. Ama, onun dışında bir kraliyet hanedanın üyesine yaraşır derecede bir odaydı.

Jimin odada biraz ilerledi ve kız kardeşini odanın köşesindeki bir tuvalde resim yaparken buldu. "Jisoo," diye seslendi. "Ne yapıyorsun?"

Jisoo, Jimin'in sesini duyduğunda apar topar tuvalin üzerine örtmüş ve hızla oturduğu tabureden kalkmıştı. "Sadece canım sıkıldı," dedi panikle. Jimin ise başıyla onaylamış ve odadaki koltuklardan birine oturmuştu. Bir süre Jisoo'yu izledi, genç kız imkanı varmış gibi daha da zayıflamıştı.

"Nasılsın?" dedi Jimin sessizliğin garip olduğunu düşünerek.

Jisoo gülümsedi. "Nasıl olabilirim?"

Jimin yutkundu ve bakışlarını kaçırdı. Konuyu değiştirmek istiyordu ama neyse ki Jisoo onda önce davranmıştı. "Babam öleli iki yıl oluyor. Ne zaman tahta geçeceksin?"

"Haftaya," dedi Jimin gergin olduğunu belli ederek. "Haftaya taç giyme töreni yapmak istiyorlar."

"Evet," dedi Jisoo dudaklarını ısırarak. "Yeterince erteledin sonuçta. Orda olmak isterdim."

Jimin gözlerini kırpıştırdı. Asıl konuya geliyorlardı işte. Jisoo'nun sormasından korktuğu asıl konuya..

"Orada olabilirim değil mi?" dedi Jisoo ayağa kalkıp Jimin'e arkasını dönerek. Küçük pencereden görebildiği gökyüzünü izliyordu. "Artık sen kral olacağına göre, dışarıda olabilirim, değil mi?"

"Jisoo.." dedi Jimin bunu nasıl açıklayacağını düşünüyordu. "Evet, ben kral oluyorum ama bu konuyla ilgili önümüzdeki engeller kalkmış değil. Annem var, vezirler var. Dahası, halk öldüğünü sanıyor ve eğer ortaya çıkarsan bu yıllardır yalan söylediğimiz anlamına gelir. O saatten sonra bize kim inanır ki?"

Jisoo güldü. "Sarayda kalmak istemiyorum. Sadece dışarı çıkarın beni. Aptal bir prenses olmak istemiyorum, hele de bu krallık için. Tek istediğim özgürlük."

"Üzgünüm, Jisoo." diyerek mahçupça ellerini birbirine kenetledi Jimin. "Bunu yapamam."

Jisoo gülümsedi. "Elbette yapamazsın. En çok korktuğum şey, babamla anneme benzemendi. Ama onlardan daha fena hale gelmişsin. En azından onlar, beni sevmediklerini belli ederek buraya kapattılar. Sense beni seviyormuş gibi davranıp, tasmamı iyice sıkıyorsun."

"Jisoo, hayır." Jimin panikle ayağa kalktı. "Bunun doğru olmadığını biliyorsun. Ben.. Sadece, biraz daha zamana ihtiyacım var."

"Benim daha fazla zamanım yok. Uğradığın için teşekkürler."

Jimin'in şaşkın bakışları arasında, Jisoo banyoya girerek kapıyı kilitlemiş ve kapının ardına oturarak buradan çıkmak için olan son umudunun elleri arasından kayıp gitmesine ağlamaya başlamıştı.

Jimin, odadan çıkmadan merakla kız kardeşinin çizdiği resme bakmak için odanın köşesine ilerlemişti. Tuvalin üzerindeki örtüyü açtı. Tuvalde, sarı saçlı bir erkek vardı; bu Jimin'in küçüklük haliydi. Yanında siyah saçlı bir kız duruyordu; Jisoo. İkisinin de ellerinde su damlacıkları vardı, onlarla oynadıkları belliydi. Ve anne babaları onları gülümseyerek izliyordu.

Jimin kalbinin parçalandığını hissederek gözlerini kapattı. Onun burdan çıkmasını sağlamak için bir yol arıyordu ama bu çok, çok zordu. Sarayda kalmamasını söylese bile ne annesi ne de vezirler bunu onaylardı. Dolayısıyla bu gerçekleşememiş bir hayal olarak kalırdı hep. Biraz daha beklemek gerekiyordu, azıcık daha..

***

Jisoo ve Taehyung karşılıklı iki tahtta oturuyorlardı. Etraf kırmızı ve mavinin mükemmel karışımıyla donatılmıştı. Göz yoruyordu ama asildi. Jisoo'nun tahtında zarif beyaz ve mavi elmaslar vardı. Genç kız tahtıyla uyumlu güzel mavi bir elbise giymişti. Saçları özenle yapılmıştı ve gümüş bir taç sıkıştırılmıştı saç tutamlarının arasına. Çok güzel görünüyordu.

Taehyung kendine baktı. Onun tahtı da en az Jisoo'nunki kadar gösterişliydi. Siyah ve kırmızı mücevherlerle özenle donatılmıştı taht ve aslında Jisoo'nunkine göre daha gösterişli görünüyordu. Taehyung üzerindeki simsiyah pantalona ve yakası göğsüne kadar açık olan gömleğe baktı. Üzerinde uzun kırmızı bir ceket vardı ve onun da saçları sanki bir kraliyet törenine katılacakmışcasına özenle yapılmıştı. Güzel ve asil bir taç vardı saçlarında. Göz kamaştırıcı olduğuna emindi. Jisoo'ya baktı ve Jisoo ona gülümsedi.

Birden etraf karardı ve Taehyung bu sefer yatak odasına buldu kendini. Jisoo ile yan yana yatıyorlardı. Jisoo'nun elbisesindeki Su Kraliyet armasına bakarak kaşlarını çattı. Bu kızın burada ne işi vardı ki? Dahası, kimdi bu kız?

Jisoo tekrar gülümsemiş fakat bu sefer farklı olarak seri hareketlerle cebindeki hançeri çıkararak Taehyung'un üzerine çıkmış ve kalbine saplamıştı. İşin garip yanıysa, Taehyung en küçük bir tepki bile verememişti ve sadece kocaman açtığı gözleriyle genç kızı izlemişti.

Taehyung yatağından hızlıca doğruldu ve terden alnına yapışmış saçlarını geriye savurdu. Berbat ama gerçekçi bir kabus diye düşündü. Fazla gerçekçiydi. Gözlerini sinirle kırpıştırdı ve gecenin geç saatleri olmasını umursamadan ceketini giyerek, sarayın geniş koridorlarında kayboldu.

××××××

Yazar gecenin geç saatleri olmasını umursamadan bölümü paylaşarak, uykunun güzel kollarında kayboldu akfkwkkfks

Umarım bölümü beğenmişsinizdir fikirlerinizi bana söyleyin lütfen!! ❤

pied piper ❅ bts•bp ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin