Ateş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Namjoon'un hava gücü ellerinin arasından kayıp gitmişti. Göğsünden çekilen bu güç, tarif edilemez bir acı vermişti. Ruhu bedeninden ayrılıyor gibiydi ama ölmüyordu. Yine de Namjoon için ölmekten beterdi çünkü artık bir daha asla havayı kontrol edemeyecekti.
"Rose'yi öldürmeye çalıştın." dedi Jin tiksinir gibi. Namjoon bayılmadan hemen önce onun yanına yaklaştı. ve gözlerinin tam içine baktı. Yıllar önce Jin'e; babasının söylediği, annesinin söylediği, Jin'in duymaktan sıkıldığı o cümleyi kurdu. "Hava gücü olmayan, Hava Kralı olamaz sevgili kardeşim."
***
Yoongi, Rose'nin yatağının ucuna oturdu ve iştahla yemek yiyen genç kıza gülümseyerek baktı. Rose birkaç saat önce uyanmıştı ve artık gerçekten iyiydi. Herkes sırayla ziyarete gelmiş, Lisa geldiğindeyse büyük bir ağlama faslı yaşanmıştı. Şimdiyse, Rose'nin rahatça yemek yiyebilmesi için Yoongi herkesi dışarı çıkarmıştı.
"Lisa ile konuştunuz mu?" dedi Rose suyundan bir yudum aldıktan sonra. Yoongi cevap vermemişti. "Lisa ile konuş Yoongi. O, çok üzülüyor."
"Tamam." dedi Yoongi sıkıntıyla. "Konuşacağım. Sen şimdi güzelce yemeğini ye. Kafana takma bunları."
Yoongi sözünü bitirir bitirmez kapı tıklanmış ve içeriye Jin girmişti. Rose, abisini karşısında görmesiyle kocaman gülümsemişti. Jin'i çok özlüyordu. Bu çocukluğundan beri hep böyle olmuştu hala da böyleydi. Jin hızlı adımlarla Rose'nin yanına gelmiş ve kız kardeşine sıkıca sarılmıştı. "Nasıl hissediyorsun Rosie?"
"Daha iyiyim." Jin onaylayan mırıltılar çıkarmış ve saçlarına bir öpücük kondurmuştu. Yoongi onları sessizce izleyip odadan dışarı çıkıp çıkmamak arasında kalmıştı ama sonra çıkmaktan vazgeçti. Artık kimseye güvenmiyordu.
Jin yan tarafta duran sandalyeyi çekti ve Rose'nin çaprazına geçerek oturdu. "O zaman," dedi. "Senden her şeyi anlatmanı isteyebilir miyim?"
Rose göz ucuyla Yoongi'ye baktı. Aslında Yoongi de her şeyi biliyor sayılırdı ama onun önünde yaptığı, hatalı olduğunu düşündüğü, şeyleri anlatmak biraz utanç vericiydi. Yine de "Tamam," dedi. "Namjoon'un beni sürekli bir yerlere gönderip önemli bilgileri oma yetiştiren bir casus olmamı istediğini biliyorsunuz. Genelde Toprak Krallığına gidiyordum. Ama Yoongi ve Jimin, Ateş Krallığına karşı abim ile beraber savaşmaya karar verdiklerinde casusluk yapmayı bırakmıştım. Yine Toprak Krallığına geliyordum, Lisa'yı görmek için, ama artık ona hiçbir şey anlatmıyordum ve o da hiçbir şey sormuyordu. Yoongi'ye ve Jimin'e tamamen güvendiğini düşünüyordum."
Derin bir nefes aldı. "Sonra beni Yoongi ile evlendirmek istediği haberini aldığımda, nedeninin sadece aramızdaki bağları daha güçlü hale getirmek olduğunu söylemişti. Bu Yoongi'ye güvendiği teorimi doğruluyordu bana göre ama anlaşılan niyeti bu değilmiş. Bir hafta kadar önce bana gelip casusluk yapmaya devam etmemei söyledi. Yaşadığım, kraliçesi olduğum bu sarayın casusluğunu yapmamı.. Reddettim. İki gün sonra tekrar söyledi ve bu sefer beni tehdit etti ama ben yine de reddettim. Sonunda sarayı yakmadan önce yanıma geldi ve bana Yoongi'nin tarafında olduğumu ve artık kendi çıkarlarımızı düşünmediğimi söyledi. Toprak Krallığına ihanet etmeyecektim. Ve o sonra.. Sarayı yaktı."