(Medyada: Özgür)
Sabah erken uyanmama rağmen Özgür yanımda değildi. Merakla kalktım. Alt kata indim. Ahmet amca koltukta oturuyordu elinde türk kahvesiyle.
"Özgür'ü gördünüz mü acaba ?"diye sordum. Kafasını olumlu anlamda salladı. "Nerede peki?" Diye sordum.
"Şu ihbar işini kimin yaptığını bulmaya gitti kızım"dedi. Koltuğa eliyle vurarak oturmamı işaret etti.
Yanına geçip yavaşca oturdum. "Bak güzel kızım Özgür'ü ne kadar tanıyosun sana neler anlattı bilmiyorum. Ama Özgür tüm ailesini kendi kullandığı arabayla kaza yaparak kaybetti ve o arabadan kurtulan sadece Özgür oldu. İçine kapandı yıllarca kimseyle konuşmadı fazla sertti. Ne kadar sert olduğunu o duvarlarını kimlerin üstüne yıktığını bilemezsin. Evet belki şuan benim tanıdığım Özgür'den daha farklı bir Özgür var karşımda ama..."dedi ve sustu.
"Ama?"dedim. "Onu incitme güzel kızım çünkü onun yıkılacak bir duvarı kalmadı. Sen savunmasızken girdin o kapıdan içeriye bıçak senin elinde ve en kötüsü de bu ya o bıçağı onun kalbine saplayıp öldürüceksin onu zamanı gelince ya da o bıçak sana saplanıcak dikkatli ol onu sakın sinirlendirme" dedi ve sustu.
Tuttuğum nefesi derin bir şekilde burnumdan bıraktım. Evet belki onu tamamen tanımıyordum. Yaşadığı herşeyi bilmiyordum. Ama bana karşı kızamıyordu, sinirlenemiyordu, bana bağıramıyordu. Bunlar iyi şeyler değil miydi? Ama ya bir gün dediği gibi olur da sinirlenirse o zaman ne olurdu?
Vurur muydu bana ? Yoksa sözleriyle döver miydi beni ? Çekip gider miydi?
Sanırım en çok canımı yakan fiziksel şeyler değil de beni yalnız bırakması olurdu.
Zil çaldı...
Yardımcı kadın gidip kapıyı açtı. Özgür kapıdan içeri süzüldü yavaşca. Yerimden kalktım. Evdekilerin hiçbirini umursamadan gidip sarıldım. Bir elini belime yerleştirip beni sıkıca kendine bastırdı. "Ne oldu güzelim?" Diye sordu.
"Hiiç özledim seni" dedim. "Ayrıca sana sinirliyim" diye fısıldadım sadece onun duyabileceği şekilde gözlerimi kısarak.
Göz kırpıp 'hayırdır?' Bakışı attı. "Sabah uyandığımda neden yanımda değildin dün gece haber verebilirdin veya seni göremeyince afalladım alışık değilim" dedim.
Gülümsedi. Hiçbirşey söylemedi. Ama alnıma ufak bir öpücük kondurdu. Ellerimizi kenetledi. Bu bile cevap olarak yetmişti bana onsuz uyandığım bu sabahı unutturmuştu bana.
Odaya çıktık. Yatağa oturdum. Ahmet amcayla da konuştuklarımızdan sonra bir anlık gazla "annenle tanışmak istiyorum artık" dedim. Bir anda dönüp gözlerimin içine baktı.
Önümde diz çöktü. "Hazır olduğuna emin misin?" Diye sordu. Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Ben değilim ama " deyip ayağa kalktı ve arkasını döndü.
Ayağa kalktım ve arkasından sarıldım. Başımı sırtına yasladım. Kalp ritmini dinledim. Sakindi...
"Kelebek?"dedi.
"Efendim?" Dedim.
"Ufacık kanatlarınla kocaman kalbimi nasıl sardın anlayamadım. Şu halime bak"dedi.
"Ne var halinde" dedim.
"Sırtımda bana yapışmış bir kelebek var ve bu bana huzurlu hissettiriyor" dedi.
Gülümsedim. Bu sözleri kalbimi eritmişti. Tepki veremedim. Daha sıkı sarıldım.
"Kelebek iyi olmanı istiyor" dedim.
"İyiyim" dedi.
"Kelebek kör değil"dedim.
Derin bir nefes çekti içine. Yavaşca bıraktı.
"Özgür hani dün dedin ya ben kokuyosun diye sanırım sende kelebeksin"dedim.
"Nasıl yani?" Dedi anlamamış ve meraklı bir ses tonuyla.
"Erkek kelebeklerin kanatlarında kendilerine ait kokular vardır. Ve bu kokular belirgin ve fazla güzeldir. Senin kokun gibi ama dişi kelebekler kokmaz " dedim.
Lafımı tamamlamama izin vermeden " o zaman sen bir istisnasın minik kelebek çünkü bu kelebeğin kanatları GARDENYA kokuyor" dedi.
Sarılmayı bıraktım ve önüne geçip gözlerinin içine baktım.
"Gardenya da ne ?"diye sordum.
"Bir çicek senin kadar güzel senin kadar narin bir çiçek güneşe aşık bir çicek senin gibi güneşini göremeyince rahat edemeyen bir çiçek ama kokusu..." dedi. Gözlerini kapayıp burnunu saçlarıma sürtüp derin bir nefes çekti içine.
"Derler ki Gardenya'nın kokusu cenneti andırırmış. Tam sana uygun bir koku değil mi cenneti müjdeleyen kelebek kanatları cennet kokan tek dişi kelebek"dedi.
Dudaklarına yapıştım. Elimi saçlarına daldırdım. Alt dudağımı dudaklarının arasına alıp emmeye başladı. Kalçalarımdan tutup ayaklarımı yerden kesti.
Yatağa oturdu. Bende kucağındaydım. Öpüşmeye devam ettik. Daha sonra tam onu yatağa itmeyi planlıyodum ki telefonu çaldı.
Dudaklarımız ayrıldı. Gözümün önündeki o mor perde aralandı. "Efendim?" Dedi. Yanağına bir öpücuk kondurdum.
"Anladım geliyorum" dedi. "Birşey mi bulmuşlar?" Diye sordum.
"Evet sanırım bulduk" dedi. "Kimmiş peki?"diye sordum.
"Yağız" dedi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
?VAVEYLA?
RomanceKelebeklerden korkan 17 yaşında bir genç kız mı ? Kulağa komik geliyor değil mi çünkü kelebekler dünya üzerindeki en zararsız canlılar. Ya bir cesedin üzerinde ki katil bir kelebeğe şahit olduysam o zaman kelebeklerden korkmamı yargılamazsınız değil...