(Medyada: Azra)
Uyandığım da evde olmadığım belliydi. Nerede olduğumu anlayabilmek için kafamı kaldırmaya çalıştım.
Ama beceremedim. Çünkü yumuşak bir el alnımdan bastırdı. Daha sonra üzerime eğilen kişiyi görmemle göz yaşlarına boğulmam bir oldu. Azra... ve bizimkiler...
Onları çok özlemiştim. Azra doğrulmama yardımcı olup yanıma oturdu. Sıkıca sarıldım. "Azra be-ben ona ne-ne oldu bilmiyorum o-o kendini kaybetmişti" dedim.
Elini saçlarıma koydu. "Tamam güzelim geçti hepsi" dedi. Gözlerimden akan yaşları sildiler. Daha sonra Ali ve Doğuş'da yatağın ucuna oturdu.
"Sen iyi misin ?" Dedi Ali. Kafamı salladım olumlu anlamda.
"Özgür nerde?"diye sordum yerimden kalkmak isteyerek. Ama tabiki izin vermediler bunu yapmama.
"Sakin ol güzelim Ömer'le beraber" dedi Azra.
"Ya-yağız?" Dedim. Cılız sesimle.
Hepsi birbirine baktı. Gözlerime yaşlar doldu.
"Ne-ne oldu ?" Diye sordum zar zor.
"Sakin ol" dedi Doğuş.
"Yoğun bakımda bulunana kadar böbrek kısmına yediği tekmeden dolayı çok fazla kan kaybetmiş..." dedi.
Duraksadı. Neden duraksadı ki? Kötü birşeyi yoktu değil mi? Olursa ben ne yapardım?
"Sorun şu ki" dedi Ali devam ederek.
"Çocuğun kan grubu (0 RH -) yani çok nadir bulunuyor ve kan bulunamazsa sıkıntılı bir döneme girip sakat kalabilirmiş" dedi.
Gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Gözlerimi sıkıca kapadım. Daha sonra Özgür'ün cüzdanını karıştırdığım gün geldi aklıma 'nüfus cüzdanı' 'kan grubu' '0 RH -' bütün sesler beynimin içinde tekrar yankılanıyordu sanki...
"Hemen Özgür'ü çağırın bana" diye cırladım. Azra olduğu yerde sıçradı. Hemen kalkıp çantasına koştu.
Telefonunu alıp tahminimce Ömer'i aradı. Ve hemen geri gelmelerini söyledi.
Bir süre bekledikten sonra kapı açıldı. Özgür telaşla içeriye daldı. Göz göze geldik. Gözlerimi kaçırdım. Bunu yapmamın onu deli edeceğini ve yaralayacağını biliyordum. Ama onun o sinirini gördükten sonra bilemiyordum...
"Bizi yalnız bırakır mısınız?" Dedim kibarca. Hepsi tek tek çıktı odadan en son Ömer ve Azra'da el ele çıkıp kapıyı kapadılar.
"İyi misin kelebek?" Dedi.
Gözlerim doldu sesini duyar duymaz burnumu çeke çeke konuştum. "Kanadım yaralandı. Ve ileri gidersem koparırsın biliyorum. Ama Özgür ona kan ver yoksa sakat kalıcak" dedim.
"Kanadını koparırım. Uçamazsın kelebek" dedi.
"Kopart senin yanında uçamamaya sana mahkum kalmaya hazırım ben ama lütfen Özgür lütfen..." dedim.
Sinirle gözlerimin içine baktı. "Neden neden bu kadar masumsun be yaralı kelebeğim?"
"Değilim Özgür artık değil" dedim.
Yanıma yaklaştı. Yatağın ucuna oturdu. Elimi ensesine yasladım. Kendime çektim. Alnımı alnına yasladım. O da elini benim enseme koydu.
"Lütfen" diye fısıldadım. Suratına doğru. Tüm kasları gerildi. Elimin altındaki boynundan rahatlıkla anlayabiliyordum.
"Yapamam güzelim yaşamayı hak etmiyor"dedi.
"Hangimiz hak ediyoruz Özgür. Sen yaşamayı hak ediyor musun ? Ya da ben? Ya da bir başkası? Ama bir şekilde yaşıyoruz işte ve bunun en iyisi olmasını istiyoruz. Sakat kalmasını istemiyorum. Eminim o da istemiyor. Bırak yaşasın yaşarken acı çekmek daha zor bunu en iyi biz biliyoruz bırak yaşarken ölsün..."
Yüzünü yüzümden uzaklaştırdı. Alnıma tekrar yaklaşım sert bir öpücük bıraktı. Ve odadan çıktı.
Sesimi çıkaramadım. Birşey söyleyemedim.
Birşey soramadım. Sadece bir katilden kahraman olmasını istedim.
Ama neden katil olduğunu soramadım.
Bir katil ölmek üzere olan birini kurtarır mıydı?
O sıradan bir katil değildi. Sıradan olsaydı. Ölümü dilerdi. Benim gibi. Ama o yaşamayı seçti. En zorunu. Yaşarken ölmeyi tercih etti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
?VAVEYLA?
RomanceKelebeklerden korkan 17 yaşında bir genç kız mı ? Kulağa komik geliyor değil mi çünkü kelebekler dünya üzerindeki en zararsız canlılar. Ya bir cesedin üzerinde ki katil bir kelebeğe şahit olduysam o zaman kelebeklerden korkmamı yargılamazsınız değil...