VAVEYLA《58》

444 12 1
                                    

(Medyada:Buğlem Ahla Kaya)

Kafeden çıktıktan sonra her ne kadar hala kafam takık olsada Özgür planlarını ertelemeyeceğini ve beraber birşeyler yapacağımızı söyleyip durdu. Tabiki doğal olarak bende onun bu haline karşı gelemedim.

Düşünmemeye çalışsamda kafamda hala olan olaylar dönüyordu. Ama belli etmiyordum.

"Ahlâ güzelim senin için sana layık olmasada ufak tefek birşeyler hazırladım. Şimdi seni götüreceğim ama önce gözlerini kapatmanı isteyeceğim senden" dedi.

Tabiki ona olan tüm güvenimle gözlerimi kapadım. Koluna girdim ve başımı koluna yasladım.

Beni arabaya bindirdi. Bir süre yol gittikten sonra arabanın kapısının kapandığını duydum. Daha sonra ise benim tarafımın kapısı açıldı.

Elimden tutup inmeme yardım eden Özgür gözlerimi açmamam için beni uyardı. Daha sonra arkama geçip ellerini gözüme kapadı ve yürümeye başladık.

"Ne kadar uzun sürdü bu yol meselesi ne zaman gözlerimi açabileceğim?" Diye sordum.

Tok sesiyle attığı kahkaha kulaklarıma dolunca her ne kadar irkilsem de belli etmemeye çalıştım.

Bir kaç adım daha attık. Ve Özgür elini gözlerimden çekti. "Açabilirsin" dedi.

Gözlerimi açtığımda hava kararmıştı. Ve büyük görkemli iki katlı bahçeli bir evin önünde duruyorduk.

İlk başta bir anlam veremedim. Sorgulayan bir surat ifadesiyle Özgür'e döndüm. Eliyle kapının üzerindeki anahtarı işaret etti.

Anahtara elimi uzattım. Ve çevirdim. Hem merak ediyordum. Hemde içimde anlam veremediğim garip bir his vardı.

Kapı açıldı ve karşımda kocaman bir salon duruyordu. Hala olanlara anlam veremiyordum. Tekrar belki bir açıklama yapar ümidiyle Özgür'e döndüm ama boş boş bakıyordu.

Onun bu haline gülmek istesemde şuan olayı anlamaya çalıştığımdan gülemedim.

Elimden tuttuğu an sıkıca kavradım elini. İçeriye doğru yürümemi sağladı.

"Burası neresi?" Diye sordum.

"Salon" dedi.

Bu söylediğine ufak çaplı bir kahkaha atıp "hadi yaa" dedim. Gülümsedi.

Daha sonra mutfağa yöneldi. Dalga geçermişcesine tekrar sordum. "Burası neresi?"

Gözlerini devirdi cevap vermedi.

Elimden çekiştirerek beni başka bir odaya soktu.

Boş bir odaydı burası buna da anlam veremedim ama cevap vermiyeceğini bildiģim için sormadım.

Daha sonra bir odaya daha girdik. Ama bu oda doluydu. Ve benim de gözlerimi doldurdu. İçinde dolaplar koltuk ve bir de beşik vardı. Burası çocuk odasıydı anladığım kadarıyla gülümsedim. Özgür'ün elini bıraktım ve odanın içine girdim.

Dolaplara elimi sürdüm. Dolu gözlerimle beşiğin kenarına tutundum güç almak istercesine. Bana ne yapıyordu bu adam.

Beşiğin başlığında yazan yazı dikkatimi çekti. Pembe harflerle AHLEM BERVA ve mavi harflerle DENİZ ETEM yazıyordu.

Bu ağlamama neden oldu. Çünkü bunlar çocuklarımıza koymak istediğimiz anlamlı ve uyumlu isimlerdi.

( Ahlem: Rüya demek. Berva: Fırtına demek.)
(Deniz: Su birikintisi demek. Etem: Kusursuz demek)

Gözlerime dolan yaşlar da boşalınca Özgür'e döndüm. Yanıma yaklaştı ve kafamın üstüne bir öpücük bıraktı.

"Göstermek istediğim bir oda daha var kelebek ama ağlamanı istemiyorum" dedi.

Göz yaşlarımı silerek yüzüne baktım. Güldü.

"Hazır mısın küçük kelebek" diye sordu.

Kafamı olumlu anlamda salladım çünkü uzun zaman sonra bugün ki mutluluğum bana ağır gelmişti.

Elimden tuttu. Ve beni kolidor boyunca yürüttü. Kolidorun sonunda tek bir kapı vardı. Ama diğerlerinden farklıydı.

Kapı mordu ve şekil olarak da diğerlerinden farklıydı.

Elini sıkıca kavradım. O da bir eliyle elimi bir eliyle de kapının kolunu kavradı.

Belki de hızlıca indirdi kapının kolunu. Ama sanki o odanın kapısının açılması saatler sürmüştü.

Kapının kolunu indirip kapıyı ittirdi. Ve karşımdaki manzara başımın dönmesine kulaklarımın uğuldamasına neden olmuştu...

?VAVEYLA?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin