(Medyada Azra)
Tabiki bu olaydan sonra Azra Özgür'ü deli gibi merak etmişti ve bana sormak için zaman kolluyordu.
Eve davet ettim hem babam da yokken bu gün tüm günümü Azra'ya ayırmalıydım. Yoksa 1 hafta trip yiyebilirdim.
Kapı çalınca çıplak ayaklarımı yere vurura vura şaplata şaplata alt kata indim ve kapıyı açtım. Azra karşımda duruyodu. Ama Azrayı göremiyordum.
Elindeki poşetlerden suratı görünmüyordu. "Madem bugün bizim günümüz hiçbirşeyden geri kalmayalım dimi" dedi.
Bende gülümsedim. İçeri girmesi için işaret ettim. "Kızım sen mal mısın? Yürüyebilecek olsam yürümez miyim alsana şunları" kahkaha atıp poşetlerin yarısını alıp mutfağa taşıdım.
Cipsleri kocaman bir tabağa doldurduk. Şarap bardaklarına vişne sularını doldurduk. Krakerleri, bisküvileri de ayrı bir tabağa aldık. Ve salona geçip bir aşk filmi açtık.
Sonra hazırladıklarımızı deli gibi yemeye başladık. Romantik bir film di ama biz kahkahalarla izliyorduk. Kapı tekrar çaldı.
Doğuş gelmişti.
Aramıza atladı kafasını Azra'nın bacaklarına koydu ayaklarını da bana uzattı. "Lan niye sen her geldiğinde ayaklarının kokusunu ben çekmek zorundayım ?" diye sorguladım.
"Kıskandın mı kız bizi?" diye soruma soruyla karşılık verdi Doğuş ama Azra'ya öyle bir baktı ki utandım onları öyle görünce.
Yakın arkadaş olduklarını biliyorum ama yine de onları öyle görünce kendimi garip hissettim. Biz neredeyse doğduğumuzda beri beraberdik.
Ama ne bileyim onları öyle görünce... Neyse saat akşam üzeri olduğunda Doğuş gitti. Ama bu konuyla alakalı herhangi birşey söylemek istemedim.
"Kimdi o adam?" diye sordu. Önce nasıl bir cevap vermem gerektiğini anlamlandıramadım. Çünkü bu soruyu bende kendime soruyordum. Kimdi bu adam?
"Bizim şirketin ortaklarından birinin oğlu bir parti varmış ortakların çocukları tanışsın diye gelip gelmiyeceğimi sordu" dedim.
"Hmm" dedi. "Yakışıklı adam ama bizden büyük belli "dedi.
Cevap vermek istemedim verirsem utanıcağımı biliyordum. Bir süre daha konuştuk. Daha sonra gitmek istedi ama izin vermedim.
Bizde kalması için ikna ettim Azra'yı. Beraber çilekli pijamalarımdan giyip yatağımın üzerine çıktık ve uzandık. Arkadan belime sarıldı.
O an ablam gibi olduğunu hissettim. Bizim grubumuzda sessiz sakin mantıklı olan kişiler ben ve Ali'ydik aslında ama böyle durumlarda Azra sanki ablammış gibi hissediyordum.
"İyi misin?" dedi. Bu soruda istediği cevabı biliyordum. Yüzüne bakmadığım için rahatca cevap verdim. "Hayır" hafifce gülümsediğini hissettim. Kafamın arkasından enseme yakın bir yeri öptü.
"İyi ol biz bi yemin ettik unuttun mu? Sizin canınız benim canım, benim canım sizin canınız. Kalbim ağrıyo Ahlâ kalbim yerinden çıkıcakmış gibi tüm vücuduma cam batıyormuşcasına acıyor anlatabiliyo muyum?" dedi.
Sağ gözümden yastığa ılık bir damla düştü. Yüzümü ona döndüm. Ondan hiçbirsey saklayamıyordum. Bir şekilde anlıyordu çözüyordu beni.
"Onu başka bir kadınla gördüm. Ağlayamıyorum biliyor musun? Bir damla yaş süzülüyor gözlerimden ama sonra kurak bir çöldeymişim gibi buhar olup gidiyor geri kalan yaşlar. Beni bu kadar tanımandan nefret ediyorum" dedim.
Yüzüme yüzüme sımsıcak gülümsedi. Bu sarı kız bazen bir abla gibiydi bazen bir güneş gibi. Ama önemli olan şuydu ki emin olduğum birşey vardı.
O sarı kız benim annem gibi beni öksüz bırakmıyacaktı hiçbir zaman ya da ne yaparsa yapsın babam kadar yakmıycaktı canımı.
"Seni seviyorum"dedi ama ben bu cümleyi kurmayalı çok uzun zaman olmuştu hemde çok. Belki de sıradaki beyaz kelebeğimi bulana kadar da bu iki kelimeyi kimseye söyleyemiycektim.
Çünkü artık ben ölü bir kelebektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
?VAVEYLA?
RomansaKelebeklerden korkan 17 yaşında bir genç kız mı ? Kulağa komik geliyor değil mi çünkü kelebekler dünya üzerindeki en zararsız canlılar. Ya bir cesedin üzerinde ki katil bir kelebeğe şahit olduysam o zaman kelebeklerden korkmamı yargılamazsınız değil...