4. Bölüm

57.6K 2.5K 896
                                    


Hayda. Ben dün öğlenin etkisini üzerimden atamamışken akşam da nereden çıkmıştı şimdi? Adamın mesajını da açmıştım, bakışıyorduk öyle karşılıklı. Çevrimiçi yazısı da nal gibi sırıtıyordu. Düşünmeyi bırakıp aklıma gelen ilk şeyi yazdım.

İklim: Planlarım arasında dinlenmek var.

Arslan Bey: Başka neler var?

İklim: Uyumak.

Arslan Bey: Erkenden mi?

İklim: Muhtemelen bir film izlerim.

Arslan Bey: Cumartesi geceleri film izlemeyi seviyorsun.

Evet, tek ben değil, Tuna da seviyordu. Cumartesi klasiğimiz gibi bir şey olmuştu artık. Dışarı çıkmadıysak mutlaka bir film açıyorduk. Böylece izlenme listemizde epey tik vardı. Hala birlikte izleyeceklerimiz bitmemişti. Yarım kalan şeylerden biri de oydu.

İklim: Bunu nasıl biliyorsunuz?

Arslan Bey: Yaptığın paylaşımlardan.

Mantıklı. Adamın, beni gizli gizli takip edip hakkımda her şeyi öğrenen bir sapık olacak hali yok ya. Yani, sanırım yoktur.

Arslan Bey: İstersen film izleriz, sinemaya gideriz. İstersen yemek yeriz ya da sadece kahve içeriz.

Arslan Bey: Veya sahilde otururuz.

O yazdıkça reddetmem zorlaşıyordu. Benimle görüşmeyi çok istediği belliydi ama ben isteyip istemediğimi bile bilmiyordum.

İklim: Neden benimle görüşmek istiyorsunuz?

İki dakika sonra telefonum çalmaya başladığında o arıyordu. Hemen açtım çünkü telefonun elimde olduğunu biliyordu nasılsa.

"İklim?" dediğinde sesindeki heyecanı, yoğun duyguyu telefonun ucundan hissetmiştim.

"Buyurun Arslan Bey."

İç çekişini duyabiliyordum. "Bey?"

Güldüm ve "Arslan," diye düzelttim. Bu işin sonunun gittiği yerler beni korkutuyordu.

"Şimdi oldu işte." Onun da güldüğünü duydum. "Sorunu cevaplamak için aradım." Nefesimi tuttum, belli ki o da tutuyordu. "Bugün seni görmedim ve seni görmediğim bir günüm bile geçsin istemiyorum." Birazdan nefessizlikten hık diye gidiverecektim. Damdan düşer gibi böyle şeyler söylenir miydi? Ne diyeceğimi bilemediğim için sessizliğimi korumaya devam ederken önüme düşen bir tutam saçı parmağıma dolayarak oynamaya başladım. Ve ardından telefonu kapattım. Evet, suratına. Patronumun suratına. Muhtemelen benden bir cevap bekleyen patronumun. Hani şu bana dümdüz yürüyen. Telefon yeniden çalmaya başladığında sessize aldım. Açsam da söyleyecek bir şeyim yoktu. Bu bir çıkma teklifi mi, her ne haltsa oydu ve benim böyle bir teklife verecek cevabım yoktu. Direkt reddetmekti isteğim tabii ki ama karşımdaki kişinin Arslan Dinçerli olması işi yokuşa sürüyordu. Üstelik tatlı tatlı duygularını dile getiren bir adamı nasıl reddedecektim? Bunu en son yaptığımda Tuna'dan önceki evremdeydim, lisede yani.

Arama sonlanınca yeniden aramasına fırsat vermeden akıl hocamı aradım.

"Nazlı!" diye soludum heyecanla.

"Ne oldu? Yeni ayrıldık daha."

"Arslan aradı beni."

"Ooo, Arslan aradı demek, Arslan?"

"Ya kes. Ne dedi biliyor musun? Akşam görüşelim çünkü seni görmeden bir gün bile geçiremem artık gibi bir şeyler geveledi."

"Kız, ani fren yaptım. Böyle söylenir mi bu?"

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin