42. Bölüm

36.3K 1.6K 532
                                    




Koşudan döndükten sonra çayı koyup duş almak için banyoya girdim. Bir gün işe gittikten sonra ertesi günün hafta sonuna çıkmasına pek alışık değildim ama iyi olmuştu da bir yandan. Güzel bir kahvaltı yapar sonra da kendime vakit ayırırdım. Arslan'la görüşürüz diye konuşmuştuk dün ama henüz bir haber gelmemişti ondan. Müsait olunca arardı nasılsa.

Duştan çıkıp üzerime uzun kollu ama ince bir şeyler giydim. Dışarıda pek üşümesem de duştan sonra donma gibi bir özelliğim vardı bu havalarda. Saçlarımı da iyice kuruttuktan sonra mutfağa geçip çayın altını kapattım. Hazırladığım tepsiyi balkona taşıyıp üzerindekileri masaya yerleştirdim. Yeni alışveriş yaptığım için her şeyim tamamdı. Spor sonrası bol kalorili kahvaltıya bayılırdım doğrusu. Zaten aklımdakini uygulayabilirsem bunlar son kahvaltılarımdı burada. Böyle düşününce insanın içine bir hüzün çökmüyor değildi ama ayakta durmak için yapmam gereken her şeyi yapmak zorundaydım. Geçmişi geçmişte bırakacaksam, ikinci adım olarak bu evi de ardımda bırakmalıydım. Hem zaten kibarlık edip evini bana bıraksa da kağıt üstünde hala Tuna'nın eviydi ve bunu hiçbir zaman dile getirip başıma kakmayacağını bilsem de yakışık almazdı. Onun yaptığı hataları kendime hatırlatıp duruyor olabilirdim ama sütten çıkma ak kaşık olmadığımın farkındaydık ikimiz de. Hem gözünün içine baka baka başka bir adamı seveceğimi söyleyip hem de ona ait olan bir evde kalamazdım. Hele ki böyle bir durumda hoş değildi.

Mutfağa tekrar döndüğümde kapının sesini duymayı beklemiyordum. Tuna gelmeyeceğine, Nazlı'yla da limoni olduğumuza göre geriye tek bir seçenek kalıyordu. Üzerime şöyle bir göz attım. Klasik ev haliydi işte. Umursamayıp kapıyı açtığımda ellerinde çiçekler ve bir pasta kutusuyla Nazlı duruyordu. Düzeltiyorum, boynunu bükmüş köpek yavrusu gibi bana bakıyordu.

"Eşeklik ettim," dedi dudaklarını büzerken.

Duruşumu bozmadan şöyle bir süzdüm onu. Pislik çok tatlıydı ama biraz süründürmekten zarar gelmezdi. Kollarımı göğsümde birleştirip kapımın önüne siper oldum.

"Ne işin var burada?"

Çiçekleri uzattı.

"En pahalılarından aldım bak. Özür çiçeği."

Saçlarımı savurdum.

"Canım sen beni diğer kadınlarla karıştırdın galiba. Ben bir buket çiçeğe ve güzel bir iki söze kanmam, unuttun mu?"

"Al beni içeri, kalbini yeniden kazanacağım."

"Allah Allah, bak sen."

"İklim valla öküz gibi pişmanım ya. Burnumu fazla soktum, biliyorum. Ama tamamen çöp çatmaktı amacım. Kötülüğünü ister miyim senin?"

"Çok kötü bir gündü, ondan haberin var mı?"

"Gerisi Tuna'nın suçu. Ben ne bileyim onun orada biteceğini? Harbiden nasıl bulmuş seni?"

"Onlarca yürek, akıllarda tek bir soru. Ben de bilmiyorum ve soracak değilim herhalde."

"Kızım ağaç oldum, bak giderim ha!"

"Bana şımarık da dedin."

"Haksız sayılmam ama iki dakika haksızmışım gibi yapabilirim." Sahte sahte sırıttı. "Hem o öyle bir şımarıklık değildi. Sevgiden şımardın sen manasınaydı."

Kenara çekildim. "İyi hadi geç." Geçmeyip boynuma sarıldı ve ıslak ıslak öptü. Yanaklarımı silerken, "Ya, nefret ediyorum şundan," diye söylendim.

Umursamadı tabii ki. Çiçekleri elime tutuşturup elindeki kutuyla mutfağa geçti. Kutuyu dolaba koyduktan sonra çaydanlıkla kendine bir bardak aldı.

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin