91. Bölüm

17.8K 1.3K 556
                                    


Sabahtan beri evin içerisinde epey bir hareketlilik vardı. Nazlı ve Merve'nin de yardımıyla evi önce baştan aşağı temizlemiş, sonra da mutfaktaki hünerlerimizi göstermiştik. Gerçi üçümüzü toplasan bir Emine Beder etmezdik ama biz de kendi çapımızda bir şeyler yapıyorduk.

Handan Hanım'la tanışmamın üzerinden iki hafta, babamların nikahının üzerinden ise tam iki gün geçmişti. O gün konuştuğumuz gibi ailemiz ve babamların çok yakın arkadaşlarıyla sade bir nikah kıyılmış, ardından Handan Hanım'ın restoranında güzel bir yemek yenmişti. İlk tanışmamızın ardından sık sık görüşme fırsatı bulduğumuz için ona daha yakın hissediyordum artık. Beni kazanmayı başarmıştı ve bu durumdan herkes memnundu. Yüzüne karşı 'hanım' değil, 'abla' diyordum. Handan abla. Biraz garipsemiştim ama alışması zor olmamıştı. Babamla mutlu olduklarını görmek yetiyordu. Benim de içim rahat ediyordu böylece. Kırk yıl düşünsem babamın biriyle evleneceği aklıma gelmezken şimdi hayatına aldığı kadını sevmiştim ve ilk günleri saymazsak sorun da çıkarmamıştım. Gerçi o zaman bile sorun çıkarmama izin verilmemişti. Sonuç olarak herkes iyiydi ve önemli olan buydu.

Geçen hafta annemin kabrini ziyarete gitmiş, onunla tek başına dertleşmiştim. Oraya her gittiğimde, onun toprağın altında olduğu gerçeğiyle her yüzleştiğimde dağılıyordum. Bu yüzdendi çok sık gidememem.

Onu çok erken kaybetmiştim. Daha on beş yaşındaydım. Hayatımın en saf, en masum yıllarıydı. Liseye gidiyordum. Her türlü deneyimi birlikte yaşadığım muhteşem bir arkadaş grubum vardı. Makara yapıyordum, saçma sapan çocuklara aşık olup yok yere aşk acısı çekiyordum, terk ediyordum, terk ediliyordum yani kısacası büyüyordum. En büyük derdimin derslerimin kötü olması ya da çıktığım çocuktan ayrılmam olması gerekiyordu ama derslerim iyiydi ve aşk hayatımı anlatabileceğim bir annem vardı. Elimi ne zaman uzatsam orada olacağını bilirdim. Şimdi hatırlayınca güleceğim bir şeye o zaman üzüldüğümde teselli ediyordu beni. Hatta çözüm bile buluyordu ve onun bir profesyonel olduğunu düşünürdüm. Sanki yapamayacağı hiçbir şey yok gibiydi. Gözümde bir süper kahramandı. Genelde babalar kahraman olarak görülür ama benim için annemdi kahraman. İşte hayatımda en mutlu olduğum o dönemde bir gün aniden kahramanım uçup gitti. Aşık olduğu babamı ve her şeyden sakınarak büyüttüğü beni ardında bırakıp gitti. Dünyamın altı bir günde üstüne geldi.

Bir Şubat sabahı hazırlanmak için banyoyu kullanacağımda babamın kapıyı kapatışını ve saatler gibi gelen dakikalarca o banyodan çıkmayışını unutamıyorum. Okula geç kalacağımı ve hazırlanmam gerektiğini söylememe rağmen, "İklim, git!" demekten başka bir şey dememiş, banyodan çıkmamıştı. Daha sonra anlamıştım, o kapının ardında hıçkırıklara boğulduğunu ve aşkına son kez sarıldığını. Bir şeylerin ters gittiğini anladığım için kapının beri tarafında yere çökmüş, ben de ağlıyordum. Baba, lütfen aç kapıyı... Bu cümleyi kaç kere tekrar ettiğimi ben biliyorum.

Sonra mı?

Ambulans sesleri, yoğun bakımın önünde geçen günler ve kendimizi asla hazırlayamadığımız o haber. Herkese göre bir isim ve soy isimden ibaret olan ama benim dünyam olan kadının aramızdan gidişinin haberi. Artık göz pınarlarımda yaş kalmadığı için ağlayamadığım, kimseyi duymadığım, görmediğim, ruh gibi dolaştığım bir gündü. Sonrasıysa derin bir karanlıktı. Uyutulduğum için hatırlamadığım ama acısını hala içimde taşıdığım koca bir gün.

Annemi, hiç beklemediğim bir anda beyin kanamasından kaybetmiştim. Onu hep sağlıklı gördüğüm için bir gün aniden öleceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Kim annesini aniden kaybedeceğini düşünür ki zaten? O hep sonsuza kadar yanımızda, bizimle olacakmış gibi gelmez mi? Ama öyle olmuyordu işte. Hayat, acı sürprizler yapmayı severdi. Hayal ettiğin hiçbir şey eskisi gibi olmazdı ve sen de bir günde büyürdün. Büyümek zorunda kalırdın.

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin