5. Bölüm

57.8K 2.4K 758
                                    

Eve geldiğimden beri kendi kendimi yiyordum. Belki tam şu anda ağlamam gerekiyordu ama ağlamayı kendime yakıştıramadığım için öylece oturuyordum salonda. Karşımdaki duvardan hiçbir farkı olmayan yüreğimin verdiği en büyük imtihandı bugün. Ağlarsam yenilirim, ağlamamayı başarabilirsem bundan sonraki engelleri de aşabilirim. Ben kararları arkasında güçlü bir şekilde durabilen bir kadındım. Beş yıl önce okulu bitirmeden evlenmek istediğimi söylediğimde nasıl ki tüm ailemi karşıma almışsam, şimdi boşanmak isteyen ben olduğum için de kalbimi karşıma alabilirdim. Almıştım da. Eğer duygularımla hareket etseydim Tuna'yı yeni bir şans için ikna etmesi zor olmazdı. Bundan emin olmalı mıydım, onu da bilmiyordum gerçi. Belki de ikna etmesi sandığım kadar kolay olmazdı. Benim ondan vazgeçtiğim gibi o da benden vazgeçmişti nihayetinde. Ama onu görmediğim şu birkaç günde sanki o kararı alan ben değilmişim gibi sendeliyordum ve bu hiç hoşuma gitmiyordu. Oysaki mahkemenin olduğu gün kendimle kalmış, acıyı dindirecek kadar kutlama yapmıştım. Ama şöyle doyasıya bir ağlamadığım için içimde hep bir şeyler kalmış gibiydi. Şimdi ağlarsam geçerdi belki o kalıntı fakat bu saatten sonra ağlamak dediğim gibi bir yenilgiydi. O yüzden son birkaç saattir kendime ettiğim eziyetin yeterli olduğunu düşünüp buna bir son vermeliydim. Şunu öğrenmeliydim; ben artık yalnız bir kadındım. Yalnızlığım gücüme güç katacaktı ve bundan başka bir beklenti içinde olmayacaktım. Gerisini ise yaşayarak, yavaş yavaş öğrenecektim. Zaten elimden ne gelirdi ki? Her şeyi berbat eden ben değildim ama bunun sonuçlarına tek başıma katlanmam gerekiyordu.

Elimle yüzümü sıvazlayıp saçlarımı düzelttim ve derin bir nefes alarak oturduğum yerden kalktım. Hava çoktan kararmış, saat dokuz olmuştu. Yarın iş olmaması ise bugünün en iyi haberiydi. Bugünkü konuşmadan sonra şirkete nasıl giderdim bilmiyordum ve üstüne bir gün geçmesi iyi olacaktı. Gerçi hafta başında gittiğimde hala bir işimin olup olmayacağından da emin değildim. Arslan Dinçerli beni kapının önüne koyardı belki de, istediğini ona vermediğim için. Üstüne bir de adama kızmıştım. Harika gidiyordum gerçekten.

Mutfağa geçip ısıtıcıya su koyduktan sonra kepekli makarnayı tencereye boşalttım. Dolaptan peynir de çıkarıp tezgaha koyduktan sonra salata yapmak için sebzelere baktığımda hepsinin en az bir haftalık olduğunu fark ettim. Doğru ya, alışveriş falan yapmamıştım ne zamandır. Salataya veda ederek, yoğurda uzandığım sırada masanın üzerindeki telefonumun mesaj bildirimi öttü.

Arslan Bey: Bugünkü söylediklerimi yanlış anladın. Şu anda beni görmek istemediğini bildiğim için arkandan gelmedim ama Pazartesi günü bu konuyu konuşacağız. Üzgünüm İklim.

Mesajı okuduktan sonra hiçbir şey yazmadan sohbetten çıktım. Yanlış anlama ihtimalim oldukça yüksekti çünkü daha kendimi bile anlamıyordum. Ama bu konuyu bir gün daha düşünmemeye karar vererek işime döndüm.

Balkonda yediğim yemekten sonra kendimi puf koltuğuma atıp semti izlemeye koyuldum. Genelde çalışan kesim oturduğu için akşamları sakin olurdu burası. Herkes evine çekilip dinlenme derdindeydi. Yaz aylarının son günlerinde balkonumuzun tadını iyice çıkarmaktan yanaydım. Üstelik istediğim köşeye oturabilir, Tuna'nın koca ayaklarını kucağımdan itmek zorunda kalamazdım. Yaşasın yalnızlık, var olsun özgürlük!

Ve yine telefonum çaldı. Bakmaya korkuyordum artık ama bakmadan da olmayacağı için yemek masasına uzanıp aldım. Neyse ki Nazlı'ydı.

"Neler oldu anlatsana," dedi açar açmaz. İç çekip Arslan'ın söylediklerini anlattım. "Oha, yavaş gelsin. Aman ya da gelmesin." Tepkisine güldüm. "Sen de koyuver gitsin artık. Başlayacağım triplerine."

"Ne tribi? İstemiyorum, içimden gelmiyor. Yanlış bir şey yaparım da iyice altüst olurum diye ödüm kopuyor."

"Adam sana duygularını söylemiş, ne var bunda? Tuna'yı da al gel, üçümüz bir ilişki yaşayalım diyecek hali yok ya. Erkekler böyledir nihayetinde."

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin