85. Bölüm

26.8K 1.7K 363
                                    


Kaan'ın evinde geçirdiğimiz duygusal ve ardından eğlenceli akşamın sonrasında Tuna'yı bu sefer evine yollayamamış, ısrarlarına dayanamayarak bende kalmasına izin vermiştim. Birlikte uyuduğumuz gecenin sabahında, uzun bir kahvaltı keyfi yapacağımız için ben mutfakta hazırlığa girişmişken o da fırına gitmişti. Önce çayı koyup ardından sebzeli omlet yaptım ve yanına da patates kızarttım. Son zamanlarda beslenmeme hiç dikkat etmediğim gerçeği aklımdan hiç çıkmasa da çeşidin çok az olduğunu düşünerek bir de tuzlu krep yaptım. En kısa zamanda bu olaya bir dur diyecektim tabii ki. Ama o gün kesinlikle bugün değildi.

Salondaki masayı hazırladıktan sonra çayın altını kıstım ve biraz sonra Tuna da geldi. Henüz anahtar istememişti, ben de vermemiştim. Ama çok sürmez, yakında isterdi.

"Nerede kaldın?"

İçeriye girerken, "Yabancısıyız buraların," diye cevapladı beni. Üzerindeki ceketi çıkarmadan önce poşetleri bana verdi. Mis gibi ekmek ve poğaça kokusu dolmuştu burnuma. "Zamanla öğreneceğiz." Yanağımdan hızlıca öpüp mutfağa geçti.

"Hadi bakalım," diyerek ben de arkasından gittim ve ekmekleri doğrayıp poğaçaları da ayarladıktan sonra salona geçtim. O da arkamdan çayı getirdiğinde masaya oturduk karşılıklı. "Çay dinlensin biraz. Ama omletini soğutma."

Omleti tabaklarımıza servis yaptıktan sonra o çoktan yemeye başlamış, ben de ilk lokmamı alacaktım ki mutfaktaki telefonum çalmaya başladı. Cumartesi sabahları bu saatte beni arayan pek olmazdı. O yüzden merak ederek oturduğum yerden kalkarken, Tuna'nın da meraklı bakışları üzerimdeydi. Mutfağa geçtiğimde masanın üstündeki telefonumun ekranında 'Füsun Anne' yazıyordu. "Hayırdır inşallah," diye söylenerek açtım telefonu.

"Anne?"

"İklim günaydın kızım." Sesi pek bir heyecanlı, hareketli geliyordu. Şu kadındaki enerjinin binde biri bende olsaydı dünyanın altını üstüne getirirdim.

"Günaydın..." diye ağzımda geveledim tek kelimeyi.

"Nasılsın? İyisindir iyi." Benim yerime cevaplıyordu sağ olsun. "Benim eşek sıpası oradan çıkmadıkça iyisindir sen." Yarım dakika içinde lafını da sokmuştu, kaynana işte.

"Hayırdır anne, bir şey mi oldu?"

"Önümüzde iki düğünümüz var, daha ne olsun?" Sitemi de araya sıkıştırdı. "Bir de soruyor."

"Hangi iki düğün acaba?" diyerek yavaştan salona doğru yürümeye başladım. Tuna bakışlarıyla kim olduğunu sorarken, annemin yaptığı gibi saçlarımı havalı bir şekilde geriye attığım anda kim olduğunu anladı ve ikimiz birden gülmeye başladık.

"Hangi düğün mü?" diye sormasının hemen ardından, "Kız ne kikirdeşiyorsunuz?" diye fırçayı çekti. Hemen gülmeyi kesip ciddi tavrıma geri büründüm. "Sizin düğün, sizden önce abinle Nazlı'nın düğünü?"

Neden hala ayakta beklediğimi sorgulayarak sandalyeme oturdum. "Ne düğünü anne? Bir nikah kıyar geçeriz," diyerek önüme dökülen saçlarıma üfledim.

"O da bir davet sonuçta kızım. Üç, beş insan çağırmadan olur mu?"

Tuna'ya baktım ve "Bilmiyorum, konuşuruz," diye geçiştirdim. O da karşımdan ne diye soruyordu. Elimi 'bir şey yok,' anlamında salladım.

"Aman zaten sizin düğününüzden bıktım ben. Özgür'e odaklanacağım." Ardından gür bir kahkaha patlattı.

"Sağ ol anne..." diye trip attım ama oralı olmadı.

"Hoparlöre versene," dedi Tuna oradan. Kaşlarımı yukarı kaldırarak, 'hayır,' dedim. "Ya ver, bir şey olmaz."

"Kahvaltını yap," diye fısıldadım.

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin