49. Bölüm

31.3K 1.5K 595
                                    




Duyduğum şeyler canımı yakarken kendimden nefret etmemem için hiçbir sebebim yoktu. İçerideki adam beni seviyordu ve bana olan sevgisinin bedeli acı çekmek olmamalıydı. O anda yok olmak istedim. Arslan'ın beni hiç sevmediği, hatta tanımadığı bir yerde. O, kendisine sırılsıklam aşık olan birini hak ediyordu. Benim gibi aklı da, kalbi de geçmişinde kalan birini değil. Onu sevemeyecek olan bir kadını değil.

Kulaklarım uğulduyordu. Devamında ne konuştuklarını duyamayacak kadar çok ses vardı kafamın içinde. Elimle duvardan destek alarak kendimi dengede tutmaya çalıştım. Kimseye görünmeden gitmeliydim buradan. Bu konuşmanın üstüne benden duyacakları çok ağır gelebilirdi. Hem ona, hem kendime biraz zaman vermeliydim konuşmak için. Kendimi toparladığımda daha fazla oyalanmadan ayrıldım kapının önünden.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kahve almak için mutfağa uğradım. Nasılsa hamile olmadığıma göre kafein almamda bir mahsur yoktu. Hissettiğim hayal kırıklığının üstünde durmamaya çalışarak elimi uzattığım fincanı almaktan vazgeçtim. Adetim sadece iki gün gecikmişti ve bu günlerde test doğru sonuç göstermiyordu ama sadece kendimi kandırdığımı biliyordum çünkü doktora da gitsem sonucun negatif çıkacağını hissediyordum. O tek çizgiyi gördüğüm an neredeyse emin olduğum bir şeydi bu. Ama ya yanılıyorsam? Ya bebeğim gerçekten varsa ve benim yüzümden zarar görürse?

Bebeğim...

Olmayan bir çocuğu sahiplenmem beni giderek korkutuyordu. Anne olmayı isteyen bilinçaltıma hayret ediyordum. Ya da bilinçaltım sadece sevdiğim ve ayrı kaldığım adamla aramda bir bağ olmasını istiyordu? Bir araya gelmesek bile her baktığımda onu görebileceğim en değerli varlığım... Bilmiyordum, artık hiçbir şey bilmiyordum.

Sonuç olarak mutfaktan sadece su alarak çıktım. O dakikadan itibaren de deli gibi çalıştım. Ta ki saat üç olana kadar. Sırtımın ve boynumun ağrımasıyla sandalyede doğrulup gerindim. Öğle yemeği yememiştim. Zaten midem hiçbir şey almıyordu ve yediğim şeyler ya ağrı, ya bulantı yapıyordu. Ve tabii ki bunu hamileliğe yormayacak kadar temkinli davranıyordum.

"İklim gözünü seveyim." diye odama dalan sesin sahibi sayesinde irkilerek damağımı kaldırdım. Ne ara içeri girdiğini fark etmediğim Selim Bey elinde telefonla yanıma geldiğinde hala kalp atışlarımın düzene girmesini bekliyordum. "Şu arkadaşınla tanıştır beni."

"Ne oluyor Selim Bey?" En ters bakışımı ona atarken sandalyemi ona doğru çevirdim.

Telefonunun ekranını burnuma tuttuğunda surat ifadem her şeyi anlatıyordu. Yüzümün normalden daha asık olduğunu fark etmediğinden emin olduğum adama ters bakışlar eşliğinde, "Melisa'yı mı?" diye sordum.

"Adı Melisa'ymış, evet." Telefonu kendine çevirip parmağını ekranda kaydırırken yüzünde beğeniyle dolu bir gülümseme vardı. "Gerçi sen takip etmiyorsun ama arkadaşların ediyor, baktım. Kesin sen de tanıyorsundur."

"Tanıyorum ve tanımamayı diliyorum." Sesim sert ve aksi çıkmıştı. "Şimdi müsaadenizle çalışmak istiyorum."

Elini ağzına kapatarak abartıyla bana baktı. "Ama ben sizin çöpünüzü çatmıştım?"

"Selim Bey, sizi severim."

"Sağol, ben de seni ama Arslan duymasın. Eee?"

"O kızdan uzak durun."

"Neden ki? Çok güzel ve çekici bir havası var."

"Aynı zamanda..." derken dişlerimi sıktım. "Gerçi biraz yorumlarda stalk yapın, anlarsınız. Yorumlara inmenize gerek yok. Direkt paylaşımlarına bakarsanız kendisinin kime ilgisi olduğunu fark edersiniz." Sesli söylerken sinirden kuduruyordum.

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin