15. Bölüm

43.9K 1.9K 290
                                    


Beni başka bir kız zannederek gönderdiği fotoğrafından binlerce anlam çıkarabilecek kadar karışmıştı hislerim. Nasıl bu kadar kolay olabiliyordu? Nasıl, hiç tanımadığı bir kıza yürüyebiliyordu birden? Öyle çok da konuşmamıştık oysaki. Konuştuğumuz birkaç seferde onun etkileneceği ne olabilirdi? Daha genç olduğumu söylediğim için mi ya da ultra zengin patronumu reddettiğim için mi? Gerçekten bilmiyordum, anlamıyordum, anlayamıyordum. Bana yaklaşırken, beni öperken ve bana dokunurken aramızda hiçbir şey değişmemiş gibi davranıp bir yandan da internetten çapkınlık mı yapıyordu bu adam? Nedendi? Neden? Daha iki gün önce benimle birlikteyken söylediği tüm o sözlerin arkasından böyle işler çevirmesi hangi yönüne inanacağımı şaşırmama neden oluyordu. Beni unutmak ve hayatından tamamen çıkarmak için mi aranıyordu sağda solda yoksa o çok istediği özgürlüğünü kendi ellerimle ona geri verdiğim için tadını mı çıkarıyordu sadece? Kendimi kandırılmış hissettiğim için ikinci ihtimal daha ağır basıyordu şu an. Aynı anda hem benimle evli kalıp hem de dilediği gibi takılamayacağı için de 'bu işin geri dönüşü yok' diyordu bana. Sanki o geri dönmek istese ben kollarımı açıp onu karşılayacaktım. Şu saatten sonra o yalvarsa ben o adamı bir daha hayatıma almayacaktım.


Bir mevsim: Merhaba ben de Bahar, gerçekten Bahar.


Parmaklarım, klavye üzerinde soğukkanlılıkla hareket ederken söylediğim yalanın da attığım adımın da bir daha geri dönüşü olmadığını biliyordum. Kandırıldığımı bile bile neden onunla konuşmaya devam ettiğimi ise bilmiyordum. Oysa tek yapmam gereken kaldığı yere gidip ağzına etmekti ama bunun bana zarardan başka bir şey getirmeyeceğini öngörebiliyordum. Üstelik aynı şeyi onun gözünde ben de yapmış konumundaydım ve haklıyken haksız konumuna düşmek de şu an en son ihtiyacım olan şeydi.

Görkemli: İşte bunu gerçekten beklemiyordum.

Sen dur, ben sana daha ne sürprizler yapacağım kocacığım. Şu anki ben, bu ayrılık kararına beni sürükleyen tüm hislerim kadar nefret doluydum. Ve bu nefretimin tek odağı vardı; Tuna Karaormanlı.

Görkemli: Fotoğraf atmama konusunda kararlı mısın?

Bekle bekle, ben sana hayatının fotoğrafını da atacağım hayatının fotoğrafını da çektireceğim, şipşakçı.

Bir mevsim: Bu konuda anlaştığımızı sanıyordum.

Görkemli: Benim hakkımda yorum yapmadın? Beklentilerini karşılamadım mı yoksa?

Beklenti karşılamakta senden iyisi mi var?

Bir mevsim: İyisin.

Görkemli: Ne kadar iyi?

Ya, bir de övülmek istiyordu. Ağzının ortasına iki tane çarpacaktım şimdi şurada olacaktı da.

Bir mevsim: Bayağı iyisin işte, uzatma.

Görkemli: Sinirlendiğine göre epey iyiyim.

Bir mevsim: Adını Görkemli yapan birinden ne bekliyorum ki? Sana egonla iyi oturmalar.

Görkemli: Tuna isminin anlamına baktın mı?

Tabii ya, Görkemli. Tuna isminin anlamlarından biriydi bu. O yüzden böyle egoistçe bir nick seçmişti. Bunu baştan neden akıl edememiştim ki?

Bir mevsim: Çıkmam gerek.

Görkemli: İşbaşı mı? Kolay gelsin.

Cevap yazmadan siteden çıktım. Artık kiminle muhatap olduğumu bildiğime göre bir adım önde olan bendim ve onu parmağımda oynatacaktım. Nazlı ile konuşur, birlikte karar veririz demiştik ama onu bekleyemezdim. Üstelik onun sunacağı herhangi bir teklifi şimdiki kadar isteyemezdim de. Şu an aklımdan geçenler için yanıp tutuşuyordum resmen. Ona öyle bir oyun oynayacaktım ki; bir daha bırak sitelerde avlanmayı, internete girerken bile iki kere düşünecekti. Aptal, senin karşında kim vardı?

Öğle yemeğine kadar ofisimden çıkmamış, kendimi tamamen işime vermiştim. Çalışmak, böyle zamanlarda hep iyi geliyordu. Öğle arası olduğunu da Nazlı'nın aramasıyla fark etmiştim zaten.

"Konuştuğumuzu uyguladın mı?"

Elimle alnımı ovuştururken sandalyemde geriye yaslandım. "Evet, ta kendisi." Yalnız olmadığım için rahat konuşamıyordum ama buna gerek de yoktu zaten.

"Harbi mi? Vay be!" Onun da kızgınlığını anlayabiliyordum. Tuna'yı başlarda çok sevse de ilk hatasından sonra onu bana layık görmemeye başlamıştı. Bunu da her seferinde açıkça dile getirdiği için Tuna'nın nefretini kazanmıştı ve ikisi de birbirinden nefret ediyordu. Eğer araları böyle olmasaydı, ikisinin beni böyle bir oyuna getirdiğini bile düşünebilirdim ama bu ihtimal dahilinde değildi. Ne Nazlı yeniden Tuna'ya dönmemi isterdi, ne de Tuna ondan böyle bir yardım. "Ellerim kırılsaydı da o mesaja cevap vermeseydim."

"Böyle söylemese, sen de bilemezdin sonuçta."

"Olsun, yine de kendimi suçlu hissediyorum."

"Saçmalama," derken ofistekilere bakınıyordum bir yandan. Çıkmak için hareketlenenlere başımla onay verip gitmelerini seyrettikten sonra yalnızdım. "E, akşama ne yapıyoruz?"

"Emin misin? Yani kendini o havada hissediyor musun?"

"Herhalde kızım. Bir düşünsene, benim eve kapanmam neyi değiştirecek? O aptal yine internetten yazışmaya devam edecek. Ben salak da evde kös kös oturup onun fake hesabıma mesaj atmasını mı bekleyeceğim?"

"Ha şöyle! Yürü be!"

"O yüzden akşam dışarı çıkıyoruz ve kız kıza eğleniyoruz tamam mı?"

"Anlaşıldı kaptan!"

"Sadece onu pişman etmeyeceğim Nazlı," derken kararlıydım. Sabahtan bu yana birden duvara dönüşmüştüm sanki. "Kendimi de bu kuyudan çekip çıkaracağım ve bir daha o işe yaramaz herif için kendimi harap etmeyeceğim."

"Hayatın tadını çıkaracaksın."

"Hayatın tadını çıkaracağım."

"Bunu duyduğuma sevindim. O zaman akşam görüşürüz? Şimdi hızlıca bir şeyler yiyip, müşterimin yanına gideceğim. Ararım seni."

"Sana kolay gelsin, ben de gidip Arslan'ı öğle yemeğine çıkarayım."

"Ne? Bir dak..." derken sırıtarak telefonu kapatıverdim. Evet, bunda kararlıydım. Arslan'dan kendimi uzak tutmak için tek sebebim; hala Tuna'ya aşık olmamdı. Tuna'ya hala da aşıktım ama artık bu bir anlam ifade etmiyordu. O, Bahar'ı bekleye dursun, ben gerçek bir adamla yemek yiyecektim.

Odasının önüne geldiğimde sekreteri yerinde yoktu ve bu yüzden çıkıp çıkmadığını bilmiyordum ama vazgeçmemek için çıkmadığını düşünmek istiyordum. Kapıya iki kez vurarak açtıktan sonra içeride, çift kişilik koltukta bacak bacak üstüne atarak oturduğunu gördüm. Meraklı bakışları önce yüzümü sonra saatini bulmuştu.

"Yemek yemeyecek misin?"

"Eğer siz de isterseniz, sizinle yemek istiyorum," dedim gülümseyerek. Bu seferki sahte bir gülümseme değildi.

Yüzündeki şaşkınlık gözle görülmeyecek gibi değildi. Onun bu halinden yararlanarak kapının orada dikilmeyi bırakıp yanına ilerledim ve koltuğun hemen önünde durdum. Hiç istifini bozmamış, oturmam için de teklifte bulunmamıştı. Beni ayakta bekletmeyi seviyor olmalıydı. Bakışlarının vücudumu süzdüğünü hissettiğimde ürpermiştim.

"Bir arkadaşıma sözüm var, üzgünüm."

Elimi uzattığımda orada bulacağıma o kadar emindim ki; bu cevabıyla yüzüm düşmüştü.

"Şey..."diye geveledim. Ben ve gevelemek? "Tamam o zaman, size afiyet olsun." Tüm moral bozukluğumla birlikte ona arkamı dönüp odasından çıkarken, son anda durduracağını tahmin etmiştim ama öyle bir şey olmamıştı.


--

1K olduk sonunda! Herkese teşekkür ederim! O zaman bir bölüm daha gelsin mi iki saat sonra? Gelsin diyorsanız, bol bol yorum. 


Bölüm ithafı; @pinkving'e gidiyor. Sınavında başarılar canım, umarım her şey gönlünce olur. ❤

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin