48. Bölüm

29K 1.5K 342
                                    




Şirkete gelir gelmez kendimi attığım bu tuvalette dakikalar geçmek bilmiyordu. Bir yandan hemen sonucu öğrenmek, diğer yandan da hangi sonucun beni mutlu edeceğini bilemediğim için olabildiğince ertelemek istiyordum. Sırf ikinci seçenek yüzünden testi yapmayı ertelerim diye oyalanmadan tuvalette almıştım soluğu.

Eğer pozitif çıkarsa ne yapacaktım? Bu zamana kadar çocuk yapmaya yaklaşmamış biri olarak şimdi, tam da böylesine karışık bir zamanda anne olmaya hazır mıydım? Hiç sanmıyorum. Zamanı geldiğinde tabii ki ben de anne olmayı isterdim, her kadın gibi. Ama evliyken erkendi, çok gençtim ve okulu bitirdikten sonra da yoğun bir iş temposuna karışmıştım. Eğer Tuna ile aramız bozulmasaydı en erken önümüzdeki yıla ben de istiyordum çocuğumuz olmasını. Ama son zamanlarda bırak çocuğu, kendimizi bile idare edemiyorduk ki. Ona kalsa okulum biter bitmez baba olmayı istediğini belirtmişti açıkça.

Eğer şimdi böyle bir ihtimal varsa ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Baba olmayı bu kadar isteyen birinden bunu saklamam büyük haksızlık olurdu. Aldırmaya kalksam, bu daha da büyük bir haksızlık olurdu ama en önemlisi Allah'ın verdiği bir cana kıyabilecek miydim? İçimde oluşmaya başlayan, benim bebeğim olan bir cana kıyamazdım ki. Zamansız gelmesi onun suçu değildi. Çuvallayan bir annesi olması da öyle.

Öte yandan Arslan diye bir gerçek vardı. Her şeyden sonra bir de bunu kaldırabilir miydi? Zaten böyle bir durumda onun hayatına dahil olmam yakışık almazdı artık. Onu kırmadan, yıpratmadan güzelce konuşursam beni anlardı. Bu zamana kadar hep anlamamış mıydı zaten?

Doğrusu buydu. Eğer birazdan olumlu bir sonuç çıkarsa önce Tuna'yla konuşacaktım ki; bunu bilmeye hakkı olan ilk kişiydi. Daha sonra da Arslan'a uygun bir dille anlatacaktım. Çocuğuma da zarar verecek hiçbir şey yapmayacaktım.

Çubuğa bakarak geçen dakikaların ardından ekran bölmesinde kırmızı bir çizgi belirdi. Sadece tek bir çizgi. Sonuç negatifti.

Hissettiğim şey hayal kırıklığı mıydı?

Oysa anne olmaya bile hazır değildim ve şimdi bir bebek istemediğime emindim ama nasıl bir histi bu böyle? İhtimali bile farkında olmadan içimde umudun yeşermesine mi sebep olmuştu? Belki de başından beri kendimi pozitif bir sonuca odakladığım için böyle hissediyordum. O gerginliğin üstüne pozitif bir sonuç alsaydım da ağzımın kulaklarına varmayacağına emindim. Hayırlısı buydu. Ne kadar çok duyduğumuz ama anlamlı bir cümleydi. Hayırlısı.

"Günaydın İklim Hanım," diyen Yeşim'e kafamı sallayarak yerime oturdum. Telefonumu çantamdan çıkarırken, "Kendime çay alacağım, siz de ister misiniz?" diye sorunca kahvaltı yapmadığımı hatırladım. Günlerdir bozuk olan midem yüzünden beslenme düzenim de dengesini şaşmıştı ama bu sabah kahvaltı yapmamamın bununla bir alakası yoktu.

"Aslında bana bir tost söyleyebilir misin?"

"Yanına ne istersiniz?"

"Çay olsun."

"Hemen söylüyorum."

"Teşekkür ederim Yeşim."

Telefonu açıp Selen'in numarasını tuşladım. Çok geçmeden açmıştı.

"İklim, selam."

"Selam. Bu saatte rahatsız ediyorum ama bir şey isteyecektim."

"Tabii canım, söyle?"

"Jinekoloğunun iletişim bilgilerini atar mısın bana?"

"Atarım atmasına da kötü bir şey yok değil mi?"

"Aslında..." derken dudaklarımı birbirine bastırdım ve birinin duyma ihtimaline karşı kısık sesle devam ettim. "Yok," dedim daha sonra vazgeçerek. "Adet düzensizliğimle ilgili."

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin