Aklıma gelen ilk soru dudaklarımdan döküldüğünde o da adımlarını önce yavaşlatmış, sonra da aramızda az bir mesafe kala durmuştu. Yüzünü görmeyeli iki haftayı geçmişti ve bu kadar günden sonra onu gördüğümde özlemiş olduğum gibi tuhaf bir hisse kapılacağım aklıma gelmezdi ama özlemediğimi de söyleyemezdim. Bana ne yapıyordu, neden yokluğunda onu aramazken karşımda gördüğümde kalbimin ritmiyle oynuyordu ve sanki ondan kaçmam yanlış bir kararmış gibi hissettiriyordu şu an, bilmiyordum ama az önce kalbimin sıkışmasının nedeninin hazırlıksız yakalanmam olmadığını biliyordum. Kendime de, ona da itiraf edemediğim bir şey varsa o da buydu sanırım. Tıpkı elinde ayakkabılarla kapımda bittiğinde hissettiğim gibi olmuştu az önce. Bir şeyler için yeterli değildi ama kafamı karıştırmak için fazlaydı bile.
Üzerinde beyaz bir tişört ve siyah bir kot vardı. Onu takım elbise dışında çok nadir spor kıyafetle görüyordum ve bugünkü haline de bakılırsa şirketten gelmiyor ya da oraya gitmiyordu. Burada olduğumu da evden çıkmadan öğrenmiş olmalıydı haliyle. Kaan'ın mı yoksa Nazlı'nın mı öttüğünü henüz bilmiyordum ama elbet öğrenecektim ve öğrendiğimde ikisinden birinin hayatı artık eskisi kadar güllük gülistanlık olmayacaktı.
Bakışları, en iyi yaptığı şeyi yapıp beni baştan aşağı süzerken gayri ihtiyari ellerim pareoma gitti ve önümü iyice kapatıp ipini bağladım. Denizden çıkmış halimle karşısında olmak yeterince utanç vericiydi zaten. Bir de şöyle bakınca tamamen pancara dönüyordum. Boğazımı temizleyip dikkati yüzüme çektiğimde bakışlarını yüzüme kaldırdı ve ben sorumu tekrarlama isteği duydum.
"Ne işin var burada? Beni nereden buldun?"
Yüzündeki yarım yamalak gülümseme silinip yerini ciddi bir ifade alırken gözlerimin içine baktı ve "Seni çok özledim," deyiverdi birden. Islak olmama rağmen bu alev de neyin nesiydi şimdi?
Tekrar boğazımı temizledim. Birimizin ağırlığını koruması gerekiyordu.
"Sorumun cevabı bu değil."
Tek eliyle kaşının üzerini kaşıdı ve "Affedersin," dedi. "Ben birden boş bulundum."
Yapma ama bu kadar kibar olma. Bu bana daha fazla yük yüklemekten başka bir işe yaramıyor. "Her neyse," dedim ben de her şey normalmiş gibi. Gerçekten de her şey normaldi ya. İki tane arkadaşıma güvenip buraya kaçmıştım, ikisinden biri yerimi ötmüştü ve kaçtığım adamlardan biriyle saçma sapan bir pozisyonda karşılaşmıştım. Bu da yetmezmiş gibi olmayacak şeyler hissediyordum. Özlemek gibi ya da ne bileyim, heyecanlanmak gibi. "Üzerimi değiştireyim, öyle konuşalım." Harbiden, önce bornoz şimdi de denizden çıkmış halimle yakalanmama kaç puandı? Üçüncüde ne geleceğini tahmin etmek dahi istemiyordum.
Giderken kilitlemeyi ihmal ettiğim ve girmek için kendine göre yer açtığı bahçe kapısının önünden çekilip bana yol verdiğinde içeriye geçtim. O arkamdan beni takip ederken çantamdan anahtarları çıkardım ve kapıyı açıp önce ben girdim. Ardından da onu içeriye buyur ettim. "Sen şöyle geç, ben birazdan geliyorum." Salonu işaret ettiğimde kafasını sallayarak o tarafa geçti. Kapıyı kapatıp aşağı katta daha fazla oyalanmadan koşar adımlarla yukarıya kaçtım hemen. Banyoya girdiğimde beni burada kimse göremeyeceği için tutmuş olduğum nefesimi gürültülü bir şekilde bıraktım. Az önce ne yaşamıştım ben? Arslan Dinçerli sığınağıma gelmişti ve karşıma geçip beni özlediğini söylemişti. Yine gerçek olamayacak anlardan birini yaşıyordum. Elimi kalbimin üzerine koyup kendimi kontrol ettim. Bildiğin, atıyordu. Normalin üstünde hem de. Heyecandan olmalıydı. Küçücük bünyeme göre az şey yaşamıyordum sonuçta. Kapıya yapışmayı kesip üzerimdekileri çıkardım ve suyun altına girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
USLANMAZ | Yarı Texting
Aktuelle LiteraturBoşandıktan sonra popüler bir arkadaş bulma sitesinde yeniden karşılaşan bir çiftin zaman zaman eğlenceli, zaman zaman da acı anılarına şahitlik edeceğiniz bir hikaye. ... İklim Acar'ın planlı, programlı hayatında yaptığı tek çılgınlık okulunu bitir...