Ural'dan...
Şiir gibi sevmek zordu şair gibi sevmek de öyle. Ama bir şiiri sevmek kolaydı, bir de o şiiri aklına getireni. Ben şiir gibi bir kadının her şiirde aklıma gelişini seviyordum.
Bazen mavi gözleriyle huzur bulduğum denizim oluyordu. Bazen de gündüzleri maviliğine sığındığım gök yüzüm. Bir fırtına olup beni savuruşunu seviyordum en çok. Bir güneş olup yüreğimi ısıtışını.
Dünyam onun mavileriydi. Dört yanım onun denizleriyle çevriliydi. Her yolum ona çıkıyordu. Her yolu kalbime.
"Sen çok güzelsin sevdiğim." Elimle dizimde yatan Alin'in saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdım. Mavilerini bana odaklamıştı. Nasıl da yakışıyordu gözleri gözlerime. Ellerimle yüzünü okşayarak devam ettim. Böyle bıkmadan usanmadan sevesim geliyordu onu. Nefes aldığım her an. Nefesim olduğu her an. "Bana atan bu kalbin çok güzel."
Yattığı dizlerimden doğrulup yüzünü yüzüme hizaladı. Bir elini her zaman yaptığı gibi yanağıma koydu ve okşamaya başladı. Başını da göğsüme yaslamıştı, onun için atan kalbime. Yüzünde huzur dolu bir ifadeyle gözlerini kapamış öylece duruyordu.
Gözlerimi kapadım ve avuç içine bir öpücük kondurdum. "Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de, kalp göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer."
Bu sözde her daim beni cezbeden birşeyler vardı. Hani insan yaşamadan bilmezdi ya bende yaşamadan anlam verememiştim işte. Ta ki o güne kadar. O gün Alin onca güzel sözden sonra yanağımı öptüğünde kalbim kontrolden çıkmışcasına hızlıydı. Sanki ait olduğu yerde yeniden can bulacakmış gibi hızlıydı, göğüs kafesimi parçalarcasına.
"Sen oradan bir canım dersin. Benim kalbim kaburgamın altına sığmaz burada." Alin de aynı şekilde bana Can Yücel'in biz sözüyle karşılık verdi. Sabahlardan akşamlara kadar sevesim vardı onu, yaşamımdan ölümüme kadar.
Kollarımı sımsıkı doladım Alin'e. Huzura sarılıyordum. Huzurumu buluyordum.
"Canım..." Dedim az önce söylediği o güzel cümlelere gönderme yaparcasına. "Seni Dünya üzerindeki her şeyden çok seviyorum, kendimden bile."
"Ural...Evlensene benimle!"
Gözlerim sanki daha fazlası mümkünmüş gibi sonuna kadar açıktı. Hayretler içinde Alin'e bakıyordum. "Öyle bakma ya." dedi utandığı her halinden belliydi. "Ya konuşsana ya. Anneme söz vermiştim ben. O benim sevdiğim baba yiğit gelince ilk teklifi ben edeceğime dair. O yüzden şey ettim."
"Ney ettin?" Alin başını daha çok göğsüme gömüp birşeyler homurdandı.
"Ural zorlama kabul et işte ya."
Başımı olumsuz anlamda salladım. "Güzelim teklif etmedin ki. Yani ben bir teklif duymadım."
Utançtan şekilden şekile giren Alin, yüzünü göremeyeceğim bir pozisyona gelip omuz silkti. Çok, çok fazla sevimliydi şu hali.
"Civcivim, benimle evlenir misin?" Dedi Alin boğuk bir sesle. Ne dediğini anlamıştım ama şu halleri için biraz daha diretmekten zarar gelmezdi.
"Anlamadım meleğim."
"Sarı biberim, kıvırcık puştum diyorum ki benimle evlenir misin?" Gözlerini gözlerimden başka her yere odaklıyordu. Utangaç meleğim benim. Elimle çenesini kavrayıp gözlerime bakmasını sağladım. Utanmış olsa mavilerim meftundu mavilerine.
"Yüzüğüm nerede?"
Alin beklememi söyleyerek salondan ayrılıp odasına çıktı. Cidden bana tek taş almış olabilir miydi? Söz konusu Alin olunca hiçbir şey imkansız gelmiyordu bana. Her şeyi yapabilirdi Alin. Çok geçmeden elinde büyük bir kutuyla yanıma geldi ve koltuğa oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FENOMEN DOKTOR( FS1)
Romance(Fenomen Serisi 1. Kitap) "Şikayetiniz?" "Annem." Doktor civanım sandalyeden kalkıp yanıma doğru ilerledi. "Annenizi görmeden muayene edemem." Ural Dinçer'in ilk karşılaşması bu olmuştu Alin'le ama son olmayacaktı. İlk aşk, ilk heyecan...