Elimdeki kitabı var gücümle karşı koltuğa fırlattım. Allah kahretsin adam gidiyordu. Gözyaşlarımı koluma silip laptobu kucağıma aldım durdurduğum sahneden izlemeye devam ettim.
'Bana delibal diyorsun ya. Delibalın fazlası zehir efsunum. Delibal zehir. Bana uzun mu uzun bir aşk yaşattın. Çok mutluyum illaki. Sende mutlu ol, bide beni affet. Şimdi değilse bile bi gün affet. Sayamayacağın kadar öpücük. Yıldızlara kadar öpücük birtanem.'
Bir kere daha kahretsin. Hatta bin kere daha kahretsin! On bin kere de olabilir. Her neyse kahretsin işte kahretsin. Ahh be Çağatay sen bile gidiyorsan diğerleri neden gitmesin. Gözyaşlarım kontrol edemeyeceğim bir hızda, yokuş aşağıya frensiz akarken kafama yediğim yastıkla burnumu çektim.
Kendi evimde kendi koltuklarıma yayılıp ağız tadıyla depresyona bile giremiyordum. Where is the Adalet?
"Sen küçükken daha zekiydin sanki. Büyüdükçe birşeyler oldu. Ne oldu sana kızım? Acaba benim haberim yokken kafa üstü falan mı düştün sen? Bunu bir düşünmem lazım. Bu yaşananlar başka türlü açıklanamaz. Kafana bir darbe almış olman lazım. Benim kızımsın sonuçta aksi mümkün değil."
Annemi takmayarak abartılı bir şekilde burnumu sildiğimde bu kez enseme bir tokat yedim. Şuan Caner'i daha iyi anlıyordum. Yolda insanların ayağına takılan, o hiç sevilmeyen taşlar gibiydim gelen geçen bir tane vuruyordu bana. Ama ben kimdim ki? Hani biz özgür bir ülkeydik? Nerede benim depresyona girme özgürlüğüm? Hani nerde ha nerde?
"Az insan ol insan."
Göz devirip önümdeki kağıt havlu rulosunu kucağıma aldım. Dertliydim anam. Dermanım aramıza kilometreler koyup gitmişti. Ahh ulan ahhh. Bir gitme kal bile diyememiştim. Annem ne yapacağımı anlamış gibi çizimlerini alıp büyük koltuğa yayılırken kulaklıklarını kulağına takmıştı. Depresif günlerimde bile annemi bile kulaklık müdavimi yapmış olmanın gururunu yaşıyordum. Her ne kadar bu beni duymaması için olsa da.
'Sonbahar yalnızım buralarda
Yazıyorum seni boş sayfalara
Yapraklar sessizce sararıyorlar
Hep yekten kalıyorlar kuru dallarındaAşk olsun sana güzel gözün doysun
Kaç gönül saklanır gözyaşlarında
Bulutlar yerime ağlıyorlar
Denizler sesim olsun kulaklarında'Şarkının nakaratı geldiğinde burnuma basılı tuttuğum peçetenin de etkisiyle ağlamaktan çatallanmış sesimle bağırmaya başladım. Şuan koca şehirdeki ses kirliliğinin %99' luk kısmı şüphesiz bana aitti.
"Gitme kal diyemedim son bir kez öpemedim
Kudretim senin olsun ah neden güvenmedin
Kar yağdı dağlarıma papatya bağlarıma
Şöhretim şöyle dursun sonbahar hazanımda"Sehpanın üzerinde titreyen telefonumun ekranında 'Kıvırcık Puşt' yazısını görmemle hemen ayaklandım. Dışarıdaki çöl sıcaklarına rağmen üzerimde duran kalın namı değer depresyon hırkamı çıkarıp rasgele bir köşeye salladım. Annemin ağzından çıkacak herhangi bir riskli cümleye karşın mutfağa geçip acil durum güneş gözlüğümü gözüme taktım. Ağladığım görünsün istemezdim öyle değil mi? Aman Allahım nasıl da zeki bir ben.
Ekranda Ural'ın beni telefon kameralarına hapseden gül cemali belirirken yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. Sanki az önce ağlayan ben değildim.
- Güzelim nasılsın?
Senin güzelim diyen ağzın en tatlı dondurmaları yesin emi. Neler dedirtiyor bana? Daha doğrusu...Ben ne diyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FENOMEN DOKTOR( FS1)
Romance(Fenomen Serisi 1. Kitap) "Şikayetiniz?" "Annem." Doktor civanım sandalyeden kalkıp yanıma doğru ilerledi. "Annenizi görmeden muayene edemem." Ural Dinçer'in ilk karşılaşması bu olmuştu Alin'le ama son olmayacaktı. İlk aşk, ilk heyecan...