Roinar Kralı İldor, henüz hükümranlığının ilk zamanlarındayken Bellrum Saray'ında o yılın en karanlık gecesi yaşanmasına sebep olan ay tutulması gerçekleşmişti. Güneş battıktan ve saray curcunası sonra erdikten sonra, burada ikamet eden kral dahil tüm saray erkanı ve hizmetliler istirahat etmek üzere dairelerine çekilmişti. Gösterişli saray koridorları, kapı önlerinde bekleyen muhafızlar dışında boştu. Artık koca sarayda dolaşan tek şey sessizlikti.
Bu sessizlik haremden gelen bir yakarışla son bulmuştu. Kralın yabancı uyruklu gözde cariyesi Yona sancılanmıştı. Yona, Kral İldor'dan gebeydi ve son gebeliğinin zamanlarına gelmişti. Cariyenin sancı içinde yakarışları ve saray hizmetlilerinin sıklaşan adımları koridorlarda yankılanıyordu. Haber bu şekilde tüm saraya ve en nihayetinde kralın dairesi ulaşmıştı. Herkesin korkuyla beklediği gün sonunda gelmişti.
Kral, doğum anında orada olmasının yasak olduğu bildiği halde, kraliçenin tüm çabalarına rağmen daireyi terk etti. Kraliçe Meira, kralın ilk ve tek erkek varisine sahip olmasına rağmen cariyeden doğacak çocuk yüzünden derin bir endişe duyuyordu. Eskiden beri süregelen efsanenin dediğine göre uzaklardan gelen yabancının bir kış vakti ay tutuldunda tüm krallığın sonunu getirecek mavi gözlü bir varis doğuracaktı.
Kraliçe, tıpkı insanların diline doladığı gibi kızıl saçlı güzel cariyenin uzak diyarlardan gelen bir cadı olduğu, kralı büyülediği ve tüm krallığın yıkımına sebep olacak lanetli bir oğlan doğuracağı dedikodusuna o kadar kapılmıştı ki, doğacak çocuğun safkan bir varis olamayacağı gerçeği bile duyduğu endişeyi yatıştıramıyordu. Yapabileceği tek şey bu dedikoduların koca bir uydurma olduğunu ummak ve doğacak çocuğun kız olması için dua etmekti.
İldor, hayatında ilk kez o gün kendi sarayının içinde koşmuştu. Hızla cariyesine doğru koştu. Her adımında Yona'nın çığlıkları şiddetleniyordu.
İldor kapıya vardığında saray hizmetlilerini karşısında buldu fakat kralın gözü hiçbir saray kaidesini görmemişti. İçeri girdiğinde Yona'yı ağzında beyaz bez sarılmış bir tahta parçasını ısırırken aynı zamanda tavandan aşağı doğru asılmış iki adet kumaşa güç bela tutunurken bulmuştu. Yona, kan ter içindeydi, saçları yüzüne yapışmıştı ve soluk soluğa kalmıştı.
Bu durumu gören İldor dehşet içinde cariyesinin yanına gitti ve onun elini ellerinin arasına aldı, terini sildi ve saçlarını okşadı. İyi hissetmesi için elinden gelen her şeyi yaptı. Fakat sorun da buydu. Hiç şüphesiz ki İldor, bir hükümdar olarak o zamana kadar hiç yaşamak zorunda olmadığı o duyguyu tatmıştı. Kral İldor, çaresizdi.
Saatler birbirini kovaladı. Güneş doğmaya yüz tutmuş, tan yeri ağarmıştı.
Yona doğum mücadelesine hala devam ediyordu. Son kez doğrulup kumaşları ellerine geçirdi ve kalan tüm kuvvetiyle ıkındı. Ardından tiz bir ses odaya yayıldı.
Bebek sonunda sağlıklı bir şekilde doğmuştu.
Ebe göbek kordonunu kesti ve kanlar içindeki yeni doğanı altın işlemeleri ipek kumaşla sardı. Ebe bebeği havaya kaldırdı ve krala doğru yanaştı. Birkaç saniye duraksadı ve herkesin can kulağıyla beklediği o cümle dudaklarından döküldü.
"Müjdeler olsun Majesteleri. Bir prens."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP VARİS
FantasyBir prens olarak çoğu şeye sahipti, neredeyse her şeye. Tek noksanlığı kutsal bir kan ve biraz pigmentti. Belki de kusurlu olan tek şey, yaşadığı dünyanın ta kendisiydi. Kehaneti henüz doğmadan tüm krallığa yayılmıştı. Başlangıç Tarihi: 15.10.2020 #...